28 Nisan 2010 Çarşamba

New York Hakkında…

Bir geziye çıkmadan önce mutlaka bir gezi planı yapılması gerektiğine inanırım. Hatta gezi planlarını abarttığımı bile söyleyenler olur. Ancak bu sefer New York için biraz daha rahat bir plan yapalım istedim ve fazla detaya girmekten kaçındım. Yani saat saat bir plan yapmadım.
Uzak bir ülkeye gideceğiniz zaman öncelikle en büyük sorun oraya nasıl gideceğiniz olur. Eğer fazla macera sevmiyorsanız ve tabi aylarca vaktiniz yoksa uçakla gideceğiniz kesin! Ancak hangi havayolunu kullanacağınız, aktarmalı mı, yoksa direkt mi uçacağınız aklınızı karıştırabilir. Ben uzun uçuşların çoğunu THY ile ve aktarmasız yapmaya çalışıyorum. Diğer havayolu şirketlerine göre THY’nin bariz bir biçimde, gerek uçuş konforu ve gerekse de diğer alanlarda bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Bu sefer de THY ile İstanbul – New York – İstanbul uçak biletlerini yaklaşık 1 ay önce aldık. Uçak biletlerini ne kadar önce alırsanız o kadar az para ödersiniz. Eğer planlı bir seyahatiniz varsa bunu aylar öncesinden de gerçekleştirebilirsiniz.


Konaklama ve otel rezervasyonları New York için biraz sıkıcı olabilir. Sıkıcı olan yanı ise, fiyatların Avrupa ülkelerinden bir hayli pahalı, standartların ise biraz daha düşük olmasından kaynaklanıyor. Yoksa başka bir sorun yok. Gecelik fiyatlar kişi başı veriliyor ve çoğunda kahvaltı fiyata dahil değil. Benim böyle bir sorunum olmadı. Çünkü sevgili arkadaşlarım Mahmut ve Yonca’nın New Jersey’deki evlerinde misafir oldum. En güzel yanı da henüz 7 aylık olan çocukları Osman’ı görebilmem oldu. Tekrar teşekkürler çocuklar…
Yazımın başında detaylı bir plan yapmadım dedim. Ancak New York ile ilgili birçok gezi yazısında bunun tam tersi söylenir. “Vaktinizi boşa geçirmeyin, detaylı bir plan yapın!” denir. Tabi bu kalacağınız süre ile de ilgili. Yani bir haftalık seyahatinizde başka, 2-3 haftalık seyahatinizde başka başka programlar yapabilirsiniz. Bizim zamanımız 1 hafta ile sınırlıydı. 6 sene önce New York’ta biraz vakit geçirdiğim için ilk defa gittiğim bir şehirden farklı olarak birçok konuda bilgi sahibiydim. Durum böyle olunca şehirdeki görülmesi gereken yerlerin basit bir listesinin dökümünü alıp düştüm yollara…

İyi ki Metro var!
Öncelikle New York, şehir planı bakımından çok düzgün bir şehirdir. Nereye gitmek istediğinize karar vermeniz yeterli. Ünlü New York Metrosu sizi mutlaka gideceğiniz yerin yakınına ulaştıracaktır. Şehir içerisinde gezmek için sizlere tavsiye edeceğim iki yöntem var. Biri metroyu kullanmanız, diğeri ise yürümek. Taksi, otobüs gibi diğer seçeneklerde var tabi. Ancak trafikte beklemek ve bunun için gereğinden fazla bir ücret ödemek pek istemezsiniz sanırım. Metro kartınızı haftalık alın, çünkü bu kartlar sınırsız ve tabi çok daha ekonomik. Metro kartınızı aldınız, bir de metro haritanız varsa pek başka bir şeye ihtiyacınız yok demektir.


Şimdi gelelim basit bir gezi planı yapmaya. New York’taki belli başlı noktaları belirlemeye çalışsak bile planladığımız yerler dışında mutlaka başka noktalarda ilgimizi çekecek ve planımızdan sapmamıza neden olacaktır. New York City beş ana bölgeden oluşur. Bu bölgeler: Manhattan, Brooklyn, Queens, Bronx ve Staten Island. Bu şehrin en çok ilgi çeken ve en ünlü bölgesi ise, Manhattan’dır. Burada bir hayli vakit geçireceğinize eminim.

Görülecek Yerler
New York gezip görülecek yerler bakımından oldukça zengin bir şehirdir. En gözde mekanlar arasında, Özgürlük Anıtı (Statue of Liberty), Ellis Adası (Island), Empire State Binası, Chrysler Building, Central Park, Chinatown, Little Italy, Times Square, ünlü 5. Cadde (5th Avenue), Brooklyn Köprüsü, Metropolitan (Museum of Art) Sanat Müzesi, ICP (International Center of Photography), Madison Square Garden, Trump Tower, Soho, Tribeca, South Street Seaport, Herald Square, Birleşmiş Milletler Binası (UN Building) sayılabilir. Tabi sadece bunlarla sınırlı kalmak pek mümkün değil. Örneğin, Times Square’deki Toys’R’Us mağazasına girerseniz, o günkü bütün planlarınızı yeniden gözden geçirmeniz gerekebilir. Sadece bir “oyuncak mağazası” olan bu yerde çocuktan çok büyükleri görmenizde bu yüzden…
NewYork’a kadar gitmişken dünyaca ünlü fotoğraf mağazası B&H ve Adorama’yı da gezebilirsiniz. Tabi Central Park’ın güneyinde kalan cam bir girişi olan Apple Store ya da yine dünyaca ünlü Macy’s mağazası saatlerin nasıl geçtiğini unutabileceğiniz diğer yerler.
New York için en keyifli yapılacak şeylerden birisi de nerede olduğunuzu bilmeseniz bile yapacağınız uzun yürüyüşler olacaktır. Amacınız olmadan oradan oraya yürümek, yorulunca bir kahve içmek, mağazalarda boş boş dolaşmak sanırım en iyi yapılacak şeylerden biri.
Seyahatlerin en baştaki kuralı, güne mutlaka erken kalkarak başlamak bu şehir içinde geçerli… Sabahları ne kadar erken kalkarsanız o kadar çok yer görebilirsiniz.
New York’a gideceğiniz mevsime de biraz dikkat etmek gerekiyor. Kış aylarında bu şehirde dolaşmak pek hoş olmuyor. Hatta dışarıda dolaşmak için üzerinize giydiklerinizle yürümek bile sizi kısa zamanda yorabiliyor. Gezinizi mümkünse Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ya da Eylül ve Ekim ayları içerisinde planlamaya çalışın. Benim tavsiyem Nisan ve Mayıs ayları…


Alış-Veriş ve Yemek
Alış-veriş sever misiniz bilmem. Ancak, New York ve çevresinde ucuza alınabilecek pek çok şey bulabilirsiniz. Ama unutmayın, New York taklit ürünlerin ve değişken fiyatların bulunduğu büyük bir merkez. Onun için önerileri dinlemek ve her yerden alış-veriş yapmamak gerek.
Bir de kıyafet alırken biraz sorun yaşayabilirsiniz. Boyutlar bize göre daha büyük. Özellikle bayan kıyafetlerinde “S” ve “XS” bedenler pek yok. Bulsanız bile bizdeki “M” boyutundalar. Mesela, normalde “M” giyen birisi iseniz orada üzerinize “S” beden olacaktır. Mümkünse denemeden kıyafet satın almamaya çalışın.
Tabi bu büyük boy kıyafetlerin nereden geldiğini, yemek porsiyonları ile ilk tanıştığınız an anlamış oluyorsunuz. Porsiyonlar bizdekilerin en az iki katı büyüklüğünde… Ama oradaki porsiyonlar mı büyük, yoksa bizdekiler mi küçük pek anlayamadım.
New York’ta her ülkenin yemek kültüründen bir şeyler bulmak mümkün. Özellikle de Çin, Japon, Meksika, İtalya ve Hint yemeklerini pek çok yerde görmeniz mümkün. Yemek ve fiyat seçenekleri çok fazla, birçok restoranda menüden seçim yapmak dakikalarınızı alabilir ve kafanızı karıştırabilir. Tabi en ekonomik yerler her zamanki gibi fast food büfeler ve sokak satıcıları.

Fotoğraf severlerin mutlaka görmesi gereken yerler…

Empire State Binası
Fotoğraf çekmek için gezerken her zaman farklı bakış noktaları ararız. Bu bakış noktaları bazen şehir manzarasını panoramik olarak görebileceğimiz tepeler olur. Ancak New York gibi bir şehirde dolaşırken bu pek mümkün olmayabilir. New York şehir siluetine damgasını vuran ve yüzlerce gökdelenin arasında sıyrılan Empire State Binası, Manhattan 5th Avenue'de 33. ve 34. caddelerin arasında yer alır. Empire State, 102 katlı olup, 1576 merdiven basamağına sahiptir. Yüksekliği 381 metre, anten ile beraber 443,2 metredir. World Trade Center (Dünya Ticaret Merkezi) binasının 1972 tarihindeki açılışına kadar dünyanın en yüksek binası olarak kalmıştır. 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırıları sonucu World Trade Center binaları yıkılınca, New York'un en uzun binası unvanını geri almıştır. 1931 yılında açılan bina 18 ay gibi kısa bir sürede bitirilmiştir. Her gün binlerce kişinin ziyaret etmek için geldiği binanın, 86. katına kadar çıkılmasına izin veriliyor. Bu kattan zemine 320 metrelik bir mesafeden bakmanız anlamına geliyor. Temiz havalarda görüş mesafesinin 100 km’ye kadar çıktığı söyleniyor. Empire State Binası’na girebilmek bazen uzun bir zaman alabiliyor ve aşağıdaki kuyruk metrelerce uzuyor. Ama biraz sabırlı olursanız binanın 80. ve 86. katlarında eşsiz bir manzara sizi bekliyor. Tavsiyem, akşamüstü saatlerinde binaya çıkmanız ve şehir ışıkları yanıp, hava kararana kadar beklemeniz.


Metropolitan (Museum of Art) Sanat Müzesi
Müzeleri ne kadar seversiniz bilemiyorum. Ancak yolunuz New York’a düşerse en azından Metropolitan Müzesi’ni görmeye çalışın. Biz gittiğimiz ilk günler yağmurlu olduğu için yarım günümüzü bu müzeye ayırdık. Tabi bizim gibi düşünen binlerce turist ile karşılaşınca biraz sıkışık bir müze gezisi oldu, ama en azından bu muhteşem müzeyi de görmüş olduk.
Müze, Central Park’ın hemen yanında bulunuyor ve metro ile çok kolay gidilebiliyor. Müzede üç milyondan fazla sanat eserinin bulunduğu söyleniyor. İçerisinde Modern sanat, Eski Mısır, Yunan ve Roma, Avrupa sanatı, Ortaçağ sanatı, Afrika, İslam eserleri, Japon ve Çin sanatı, silahlar ve savaş aletleri gibi pek çok farklı bölüm bulunuyor.


Central Park
Manhattan’da bulunan Central Park, New York’luların neredeyse tek kaçış noktalarından biridir. Şehrin gürültüsünden ve stresinden kaçmak için en iyi noktalardan biri olan bu park şehrin sembollerinden biridir. Dünyanın en güzel yapay parklarından biri olarak anılan Central Park’ı yılda ortalama 25 milyon kişi ziyaret eder.
Şehirleri gitgide beton bloklarla istila edilen New York’luların bir açık hava parkına olan ihtiyacı, 1800’lü yılların ortalarında şair William Cullen Bryant ve mimar Andrew Jackson Downing tarafından ortaya atılmış ve açılan tasarım yarışması sonucu en iyi park planı seçilmiştir. Central Park, 120 farklı bitki türü, 25 binden fazla ağaç, yaklaşık 210 kuş türü ve 130 hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. İster gezmek, ister fotoğraf çekmek için en az yarım gününüzü bu parka ayırmanızı tavsiye ederim.

Özgürlük Anıtı (Statue of Liberty)
New York’un ve ABD’nin sembolü sayılan Özgürlük Anıtı, Fransa’da yapımı tamamlandıktan sonra parçalara ayrılıp Amerika’ya taşınmış ve burada 1886’da tekrar birleştirilerek ulusal bir anıt hâline gelmiş.
Günümüzde New York’a gelen her turistin ziyaret etmek istediği Anıt’ı gezmek için öncelikle Battery Park’a gelmeniz gerekiyor. Battery Park’a gelmek için en kısa ve en ucuz yol ise yine metro… Ancak ziyaret için kalabalık zamanları değil daha sakin vakitleri seçerseniz daha sakin ve rahat dolaşabilir, istediğiniz açıdan fotoğraf çekebilirsiniz.
Daha detaylı bilgi almak isterseniz www.statueofliberty.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

Brooklyn Köprüsü
Manhattan ve Brooklyn’i birbirine bağlayan köprü, 1869-1883 yılları arasında inşa edilmiş, gotik tarzdaki mimarisiyle görülmeye değerdir. Birçok filmde defalarca gördüğümüz bu ünlü köprü 1883’te açıldığında dünyanın en büyük asma köprüsüydü. Havanın güzel olduğu bir gün mutlaka köprünün yaya yolundan yürüyüp fotoğraf çekmeye çalışın. İlginç enstantaneler yakalayacağınıza inanıyorum. Brooklyn Köprüsü’nün en güzel izleneceği yer ise South Street Seaport. Brooklyn Köprüsü’ne karşı oturup şehrin önemli sembollerinden olan bu manzarayı fotoğraflayabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder