28 Aralık 2010 Salı

Çalışmak için ofise ne gerek var!

Veri ağları konusunda uzman bir firma olan Cisco, 13 ülkeden 2 bin 600 çalışan ve BT profesyoneli üzerinde yapılan “Connected World Report” araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre dünyada her beş çalışandan üçü verimli olmak için ofise ihtiyaç duymuyor. Dahası, mobilite ve kurumsal bilgiye erişimde esneklik sunan şirketlerde çalışma arzusu o kadar yüksek ki aynı orandaki çalışanlar daha düşük ücret sunsa dahi bu şartlardaki işleri, yüksek ücretli ama esneklik sunmayan işlere tercih ediyor.
ABD’li bağımsız araştırma şirketi InsightExpress’le birlikte yürütülen araştırma, günümüzde artan mobil kapasiteler, güvenlik riskleri ile uygulamalara ve bilgiye her an her yerde erişim sağlayan teknolojilerin ortasında şirketlerin çalışan ve iş ihtiyaçlarını karşılamaları için gereken şartları ortaya koyuyor. Araştırmaya ABD, Meksika, Brezilya, Birleşik Krallık, Fransa, İspanya, Almanya, İtalya, Rusya, Hindistan, Çin, Japonya ve Avustralya’dan çalışanlar katıldı.

Araştırmanın öne çıkan sonuçları şöyle:
- Her beş çalışandan üçü (yüzde 60) verimli olmak için ofise ihtiyaç duymuyor. Bu oran Hindistan’da yüzde 93, Çin’de yüzde 81 ve Brezilya’da yüzde 76.

- Her üç çalışandan ikisi (yüzde 66) BT ekiplerinin kendilerine kurumsal ağlara, uygulamalara ve bilgiye her an her yerden ve her tür cihazdan erişim sağlamasını bekliyor. Gelecekte bu cihazlara televizyonların ve otomobillerdeki ekranların da eklenmesi bekleniyor.

- Ofis dışındayken kurumsal ağlara, uygulamalara ve bilgiye erişebilen çalışanların yaklaşık yarısı (yüzde 45) günde iki ila üç saat, çeyreği ise günde dört saat ya da daha fazla ek mesai harcadığını kabul ediyor.

- Çalışanlar her yerden çalışma esnekliğinin şirket sadakatlerini (yüzde 13), iş tercihlerini (yüzde 12) ve memnuniyetlerini (yüzde 9) belirlemede etkili olduğu görüşünde. Örneğin her üç çalışandan ikisi (yüzde 66) daha az ücrete karşılık cihaz kullanımı ve sosyal medyaya erişimde esneklik sunan şirketleri tercih ediyor.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Hindistan Gerçeği!

Geçtiğimiz ay, 11 günlük bir fotoğraf gezisi için ilk kez Hindistan’a gittim. Yaklaşık 11 yıldır fotoğraf amaçlı projelerim için, Asya, Orta Doğu ve Uzak Doğu ülkelerine daha çok seyahat ediyorum. Daha önce iki kez Hindistan’ın komşusu Pakistan’a fotoğraf amaçlı seyahatlerim olmuştu.
Bir süredir fotoğrafla biraz ciddi ilgilenen hemen herkesin ağzından Hindistan’a gitmek istediklerini dinliyor ya da gidenlerin fotoğraflarını izliyorum. İlk tanıştığım kişilerin fotoğrafla ilgilendiğimi öğrendiklerindeki ilk sorusu ise genellikle “Hindistan’a gittiniz mi?” şeklinde oluyor. Sanırım biraz da bu yüzden Hindistan’ı gezi programımda hep arkalara iteledim. “Nasıl olsa herkes gidiyor, ben gidip farklı ne yapabilirim” diye düşündüm. Ta ki geçtiğimiz aya kadar…
Hindistan’a giden, gitmeyen, gitmek isteyen hemen herkesin aklında bir takım önyargılar olduğu muhakkak. Peki, nedir bu önyargılar ve kulaktan dolma bazı bilgiler; “pistir, sokaklar kötü kokar, inekler yollarda oturur, çöpler dağlar oluşturur, sokaklarda binlerce insan yatar, dilenciler çoktur, ölüleri yakarlar, her yemekte köri kullanırlar, yemekler acıdır…”
                                                          Khajuraho'daki erotik figürler

Evet, sokaklar pis, sosyal ve ekonomik dengesizlik çok büyük, yemekleri acı… Hepsi bu kadar mı peki? İşin bir de başka tarafı var. Nüfusu 1 milyarı çoktan aşmış, bizden çok farklı bir kültüre sahip Hindistan’ın bugün bilişim teknolojileri konusunda geldiği noktayı bu ülkeyi ziyaret ettikten sonra bile anlamakta zorluk çekiyorum. Ancak her şeyin sokaklarda göründüğü gibi olmadığını iyi biliyorum.

Hindistan’da bilişim teknolojilerinin temeli 1960’lı yıllarda atılmaya başlanmış. Doğru insan gücünü doğru yerlerde kullanarak bugün senede 10 binlerce mühendisi sadece yazılım konusuna aktarabilen ülke, özellikle son 20 yıl içerisinde dünyanın bilişim üssü olmayı başardı. Bu sayede de 10 milyarlarca dolar gelir elde edebilen inanılmaz bir büyüklüğe ulaştı.
Bu konuda söylenecek, yazılacak çok şey var. Bu yazıyı yazarken geçmiş bazı haberlere baktım. Yazılım konusunda söz söyleyen herkes “Hindistan gibi olabiliriz” şeklinde açıklamalar yapmış. Hatta üç-dört ay önce çıkan bir haberin başlığı aynen şöyle: “Ankara, Hindistan’la yarışmak istiyor”. Haberde kısaca, Bilişim Vadisi projesinde Ankara’nın İstanbul’a göre daha şanslı ve doğru bir tercih olacağı yazılıyor. Çünkü İstanbul’a bir damla bile yağmur yağdığında hayat felç oluyormuş! Anlamadığım şey, bilişim konusunu milli bir politika halinde ele alan ve destekleyen Hindistan’ı rakip görüp, nasıl bir özgüvenle böyle sözler söylenir. Hindistan’ın bazı bölgelerinde adamlar evlerinde körili sebze yemekleri yaparken bir yandan da bilgisayar yazılımı yazabiliyor. Aradığınızda evinden destek hizmeti veren bir başka kişi, çocuğunu azarladıktan sonra size nasıl yardımcı olabileceğini soruyor.
Sanırım artık şunu kabullenmemiz gerekiyor. Kendimize farklı bir hedef noktası ve değişik bir kulvar seçmek zorundayız. Çünkü şu durumda yazılım endüstrisi olarak bizim Hindistan’ı yakalayabilmemiz pek mümkün görünmüyor.
Varanasi'deki en ünlü ölü yakma yeri Manikarnika Ghat

Bu arada yolunuz bir gün Hindistan’a düşerse, kendinize en azından iki gün ayırın ve Varanasi’yi mutlaka görün. Sabah 5’te kalkıp, Ganj Nehri kenarındaki Ghat’lara gidin ve bir tekne ile Assi Ghat ile Raj Ghat arasında, nehir boyunca giderek sabah ayinlerini, ritüelleri izleyin. Sonra bu Ghat’ları karadan yürüyerek gezin. Yıkananları, ruhunu temizleyenleri, çamaşır yıkayanları ve dua edenleri görün. Varanasi’deki en ünlü ölü yakma mekanı olan Manikarnika Ghat’a gidin. İçiniz kaldırırsa bir ölü yakma merasimini izleyin, bilgi alın. Sonra Varanasi’nin labirent sokaklarında kaybolmaya hazırsınız demektir.