25 Aralık 2011 Pazar

Arbella Uluslararası Fotoğraf Yarışması

Arbella Makarna'nın bu yıl birincisini düzenlediği uluslararası fotoğraf yarışması jüri toplantısı için bu hafta sonu Mersin'deydik. 3 ana dalda düzenlenen fotoğraf yarışmasında toplamda bine yakın fotoğraf arasından dereceye girenleri belirlemekte zorlandığımızı söylemeliyim. Neredeyse bir gün süren jüri toplantısında "Besin ve Beslenme" ana konusu üzerinde FIAP ve UPI ödülleri sahiplerini buldu.
Mükemmel ev sahipliği ve fotoğraf sanatına desteği için öncelikle Arbella Makarna Genel Müdürü Abdulkadir Külahçıoğlu'na ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.

6 Aralık 2011 Salı

Uncharted 3: Drake’s Deception’ı Sonunda Bitirdim!

Uncharted serisinin son oyunu Uncharted 3: Drake’s Deception’ı da bitirdikten sonra artık yazısını kısaca yazabilirim. Oyun önceki bölümlerindeki gibi etkileyici, sürükleyici ve eğlendirici… Unutmadan, oyun bu sefer hem de Türkçe.
Sony Computer Entertainment Europe çıktığı günden bu yana 6 milyonu geçen satış rakamlarına ulaşan ve 2011’in en çok beklenen oyunlarından biri olan efsane Uncharted’ın son bölümü Uncharted 3: Drake’s Deception kısa bir süre önce sevenleriyle buluştu. Oldukça övülen geliştirici Naughty Dog Inc.’deki ekip tarafından özel olarak PlayStation3 için geliştirilen Uncharted 3: Drake’s Deception, sinematik görüntüleri ile adrenalini yükseltip, oyuncuları heyecanlandırmayı başarırken, aynı zamanda, Uncharted markasının sırrını, eşsiz ve gelişmiş çok oyunculu bir deneyimle bir araya getirerek eğlencenin çıtasını da bir hayli yükseltiyor.

Nathan Drake Arap Çölü’nde, oyuncular sinemasal bir şölende
İster oyunun hayranı olsun ister yeni başlayan bir oyuncu olsun, kendini pervasızca gerçek bir maceranın içine atma ve “Kumların Atlantisi” efsanesini araştırma fırsatının keyfini çıkarabiliyor. Servet avcısı Nathan Drake’nin, Londra’nın ana caddelerinden, yanan bir Fransız şatosu üzerinden Arabistan Çölü’nün merkezine doğru bir serüvene atıldığı yolculuk, onu ve akıl hocası Victor Sullivan’ı, karanlık bir gizli organizasyonun ve onun amansız lideri Katherine Marlowe’un esrarengiz hainliği ile boy ölçüşme noktasına getiriyor. Bu kayıp şehrin korkunç sırları ortaya çıktığında, Drake’nin araştırması, dayanıklılığının sınırlarını zorlayarak ve onu en derin korkuları ile yüzleşmeye mecbur bırakarak, yaşamak için her şeyin göze alındığı bir girişime dönüşüyor.  

Muhteşem oyuna, muhteşem sesler hayat veriyor
Uncharted 3: Drake’s Deception, çok güçlü seslendirme kadrosu eşliğinde tamamen Türkçe seçeneğiyle sevenleriyle buluşuyor. Oyunda, ana karakter olan servet avcısı Nathan Drake’yi, en son Muhteşem Yüzyıl’daki Pargalı Damat İbrahim Paşa rolü ile gönüllere taht kuran Okan Yalabık seslendiriyor. Drake’in en iyi dostu ve akıl hocası olan Victor Sullivon karakterini ise en son Behzat Ç. Dizisindeki Şevket rolü ile ön plana çıkan, ünlü yönetmen, tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Ege Aydan seslendiriyor. Serinin üçüncü oyununun esas kötü karakteri olan Katherine Marlowe’ye ise Yedi Kocalı Hürmüz, Geniş Aile ve Benim Annem Bir Melek gibi çok ünlü dizi ve filmlerden tanıdığımız, yılların tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Betül Arım sesiyle hayat veriyor. Oyundaki diğer karakterlere de yine ünlü dizi ve sinema oyuncuları ses veriyor. Chloe karakterini Dolunay Soysert, Elena’yı Ceyda Düvenci ve Cutter’ı da Cengiz Toramanoğlu seslendiriyor.

Ödüllü öykü anlatımı, stereoskopik 3D ve eşsiz efektler
Ödül kazanan öykü anlatımı, etkileyici sinematik aksiyon sahneleri, yüksek çözünürlüklü 3D’si, çarpıcı çevre detayları ve efektleri ile Uncharted 3: Drake’s Deception, kendinizi Nathan Drake’nin dünyasında kaybetmeniz için yeterli.

Oyunun öne çıkan belli başlı özellikleri ise şöyle;

·         Naughty Dog’un özel öykü anlatımı ve sinematik dildeki sunumu ile desteklenen daha büyük sahneler ve daha tehlikeli bir macera.

·         Yepyeni deneyimler ve büyük ölçüde genişletilmiş özellik setleri ile rekabetçi ve işbirlikli çok oyunculu bir geri dönüş. Uncharted evreni online oyunculara, tek oyunculu mücadelenin sinematik unsurlarını çok oyunculuyu da taşıyarak, eşsiz bir çok oyunculu Aksiyon Macera deneyimi sağlıyor.

·         Nathan Drake şimdi düşmanlarına daha öncekinden daha fazla yoldan yüklenebiliyor: Birden fazla düşman ile göğüs göğüse kavga, bağlamsal kavga saldırıları ve yeni gizlilik seçenekleri ile. Uncharted 3: Drake’s Deception ayrıca, derin topçu savaşları ile birlikte genişletilmiş ve çeşitlendirilmiş aykırı hareketleri de içeriyor.

·         Naughty Dog, yeni fiziksel, görsel ve çevresel efektleri de tanıtıyor. Uncharted 3: Drake’s Deception, kum, ateş, duman ve su dinamikleri ve efektlerinde de yenilikler getiriyor. Uncharted 3: Drake’s Deception, Stereoskopik 3D’de de oynanabilecek.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Fotoğraf Bilgi Merkezi Yayında!

Fotoğraf Bilgi Merkezi - tüm fotoğraf severlerin fotoğraf sanatı ile ilgili her türlü konuda bilgi bulacağı bir sitedir. Profesyonel bir kadro tarafından hazırlanan teknik, eğitim, ipuçları, fotoğraf makineleri, incelemeler, gezi notları, aksesuarlar ve daha birçok konu hakkında sürekli güncellenen bir içerik sunmaktadır.
http://www.fotografbilgimerkezi.com/




21 Ekim 2011 Cuma

10 yılda dünyayı değiştirecek 10 teknoloji trendi!

Hepimizin aklına bazen öyle çılgın ya da ilginç fikirler gelir ki bir süre sonra bu düşündüğümüz şeylerin gerçekleştirildiğini gördüğümüzde; “Bunu ben de düşünmüştüm!” demek ayrı bir keyiftir.
Cisco İnternet İş Çözümleri Grubu baş fütüristi ve teknoloji uzmanı Dave Evans, önümüzdeki 10 yılda iş ve yaşam alışkanlıklarını değiştirecek 10 teknoloji trendini belirledi. Evans’ın çizdiği tabloya göre gelecekte sadece insanların değil nesnelerin de internete bağlı olduğu bir dünyada, bugünkünden çok daha hızlı bağlantılarla zettabyte’larca veri üretip tüketecek ve her şeyi bulutta saklayacağız.
Ağ teknolojilerinin her zamankinden daha önemli bir rol oynayacağı ve teknolojinin sağlık alanında yaratacağı mucizevi çözümlere tanık olacağımız bu on yıldaki en büyük paradigma değişikliğini ise internetten indirdiğimiz nesnelerin çıktısını üç boyutlu yazıcılarda aldığımızda yaşayacağız. Evans, “Bu trendler dünyanın inanılmaz bir yer olduğunu bizlere hatırlatıyor. Ama her zaman sormamız gereken soru şu: Bu değişime hazır mıyız?” diyor.

İşte önümüzdeki 10 yılı değiştirecek 10 trend:

Trend 1: Şeylerin İnterneti

  • 2008’de doğan “Şeylerin İnterneti” (IoT-Internet of Things) insanlar dışında başka şeylerin de internete bağlanması olarak tanımlanıyor.
  • Cisco IBSG 2020’ye gelindiğinde internete bağlanan şeylerin sayısının 50 milyara ulaşacağını tahmin ediyor ve bu da dünyadaki her insan için altı cihazdan fazlası anlamına geliyor.
  • IoT’nin muazzam ölçekte veri duyma, toplama, aktarma, analiz etme ve dağıtma becerisiyle insanlık sadece hayatta kalmak için değil aynı zamanda hızla değişen dünyada gelişim sağlamak için ihtiyaç duyduğu bilgiye ulaşacak.
Trend 2: Zetta Seli Geliyor

  • 2008’de yaklaşık 5 exabyte’lık veri üretilmişti. Bu, 1 milyar DVD’ye denk geliyor.
  • Sadece üç yıl içinde üretilen bilgi miktarı 1.2 zettabyte’a ulaştı. Bu, dünyadaki her kişinin 100 yıl boyunca tweet atması ya da 1 saatlik bir TV programının 125 milyon yıl gösterilmesiyle eşit boyutta.
  • Bu bilginin büyük bölümü, zengin medyaya –özellikle video- duyduğumuz doymak bilmez arzudan kaynaklanıyor. Öyle ki 2015’te internette dolaşan verilerin yüzde 90’ından fazlası video kaynaklı olacak.
  • Zetta seli nedeniyle ağlara büyük talep olacak ve güvenlik, hizmet kalitesi ve verimlilik alanlarında optimize yapılara ihtiyaç duyulacak.
Trend 3: Bulutun Bilgeliği

  • Giderek daha fazla veri buluta taşınıyor. 2020’ye gelindiğinde tüm verilerin üçte biri bulut üzerinde olacak veya bulut üzerinden geçecek. Küresel bulut hizmetleri gelirleri yılda yüzde 20 oranında artacak ve 2014’te inovasyon ve bulut bilişime yönelik BT harcamaları 1 trilyon dolara ulaşacak.
  • Bulut teknolojisi halihazırda gerçek zamanlı çeviri ile iletişim kurmamızı, güçlü süper bilgisayarlara erişim sağlayarak bilgimizi artırmamızı ve yeni alanlarda bilgisayar platformları kullanarak sağlık alanında ilerlememizi sağlayacak kadar güçlü.
Trend 4: Yeni İnternet

  • Dave Evans’ın kendi evini örnek alırsak, ağ bağlantı hızı, sadece Telnet bağlantısı kullanabildiği 1990’dan bu yana 170 bin katına çıktı.
  • Bugün Evans’ın 38 adet sürekli açık bağlantısı ve 50 Mbps’nin üzerinde bant genişliği var. Bu, evde aynı anda telepresence kullanmaya, kesintisiz film izlemeye ve çevrimiçi oyunlar oynamaya yetiyor.
  • Geleceğin ağları günümüzdekilerden çok daha hızlı olacak ve sürekli artan talebi karşılayacak şekilde ölçeklendirilmesi gerekecek.
Trend 5: Dünya Düzdür… Kullandığınız Teknoloji de Öyle

  • İletişimin hızı, zenginliği ve erişimi (özellikle internet üzerinde) arttıkça insanlar daha hızlı gelişip evrilebilecek.
  • Canlı olayların kaydedilmesi, aktarılması ve tüketilmesi "yakın zaman”dan “gerçek zaman”a geçiyor. Yakın gelecekte herkes haberci olacak. Bu geçiş üç teknolojik ilerlemeyle sağlanıyor: 1) genişbant kablosuz internet, 2) her yerde, her zaman üretim ve 3) internet TV. Akıllı cep telefonu olan herkes olayları gerçek zamanlı olarak kaydedip yayınlayabilecek.
Trend 6: Gücün Gücü

  • Nüfus artışı ve kentleşme nedeniyle önümüzdeki 20 yıl içinde her ay 1 milyon kişilik bir şehir kurulacak. Bu ve diğer pek çok trendin oluşturduğu talep, bitmekte olan fosil yakıt kaynaklarımıza ciddi bir yük oluşturuyor. İyi haber şu ki enerji sorunumuzu çözmenin yolu var.
  • Sadece güneş enerjisi tüm enerji ihtiyacımızı karşılayabilir. Aslında günümüzün küresel enerji talebini karşılamak için her biri 9 bin hektarlık 25 solar santral kurulabilir. Her yıl 170 bin kilometre kare ormanlık alan yok edilirken bu çok da zor değil. Aynı hızda, solar çiftlik inşaatı sadece üç yılda tamamlanabilir.
  • Solar enerjiyi daha da uygulanabilir bir seçenek haline getiren yeni bir gelişme ise solar hücrelerin “basılır” olması. Haziran 2011’de Oregon State Üniversitesi araştırmacıları, mürekkep püskürtmeli yazıcı kullanarak solar hücre ürettikleri yeni bir yöntem geliştirdiklerini açıkladılar. Bu çözüm atık miktarını yüzde 90 azaltırken maliyeti de çok daha düşük.
Trend 7: Her Şey İnsan İçin

  • Her zaman teknolojiye ayak uydurduk. Gelecekte teknoloji bize ayak uyduracak.
  • Halihazırda bilgisayarla görü kullanıcıların akıllı telefonlarıyla bir Sudoku bulmacasının fotoğrafını çekip hemen çözümüne ulaşmalarına olanak tanıyor.
  • Artırılmış gerçeklik ve harekete dayalı bilgisayar teknolojisi, eğitim, tıp ve iletişim alanlarını sanal ve gerçek dünyaları birleştirecek şekilde dönüştürecek.
  • Nihai entegrasyon, omurilik hasarlı insanların normal yaşam sürmesine olanak tanıyacak beyin-bilgisayar arayüzleri olabilir.
Trend 8: Yeni Boyut

  • Fizikselden sanala doğru mantıksal bir ilerleme var. Örneğin yakın geçmişte kitap, CD ve DVD satın alıyorduk. Artık bu tür şeyleri internetten indiriyoruz.
  • Benzer paradigma değişimi şu anda bisiklet gibi fiziksel “şeyler”de görülüyor.
  • 3D baskı veya “eklemeli üretim” materyallerin üç boyutlu model verileri kullanılarak ve genellikle katman katman eklenerek birleştirilmesiyle nesneler üretme süreci.
  • Halihazırda, oyuncaklardan arabalara ve canlı yapılara kadar pek çok şey “basılıyor”.
Trend 9: Başka Bir Soy Ağacı

  • Teknolojik gelişmeler yapay varlıkların yaratılmasına olanak tanıyor. Şu anda animasyon karakterler konuşmayı algılıyor, metni konuşmaya dönüştürebiliyor ve eski deneyimlerini hatırlayabiliyor.
  • Robotlar da büyük bir hızla ilerleme kaydediyor. 2020’de robotlar fiziksel olarak insanlardan üstün hale gelecek. 2025’te robot nüfusu gelişmiş dünyadaki insanların sayısını geçecek. 2032’de robotlar zihinsel olarak insanlardan üstün hale gelecek. Ve 2035’te robotlar iş gücü olarak tamamen insanların yerini alabilir hale gelecek.
Trend 10: İnsan… Hep Daha İyiye

  • Keşif eşiğini geçtik ve kendi kaderimizin efendileri haline geldik. Sonuçta atomlarımız bizi oluşturuyor ve biz de onlar üzerinde hızla kontrol sahibi oluyoruz.
  • Stephen Hawking’e göre “İnsanoğlu kendisinin tasarlayabileceği bir evrim sürecine giriyor.”
  • Bu ifadeler “sıra dışı” gibi görünse de yakın dönemde gerçekleşen bazı gelişmeler göz önünde bulundurulabilir:
    • Temmuz 2009-İspanyol araştırmacılar fotografik hafıza maddesini keşfetti
    • Ekim 2009-İtalyan ve İsviçreli bilim adamları hissedebilen ilk yapay eli geliştirdi
    • Mart 2010-Retina implantı ile görme engelli hastalara görme yetisi kazandırıldı
    • Nisan 2010-Chicago Rush Üniversitesi Tıp Merkezi’nden bilim adamları cilt kanserini tedavi edebilecek bir yöntem buldu
    • Haziran 2011-Texas Kalp Enstitüsü, çarpıntı, tıkanma ve kriz riski olmayan “döner” kalbi geliştirdi

Çalışırken Daha Verimli Olmak İçin…

Çoğu zaman uzun saatler geçirdiğimiz çalışma masamız ve sandalyelerimizin önemini ikinci plana atarız. Ergonomik ve sağlıklı bir çalışma ortamı hazırlamak içinse pek bir çaba sarf etmeyiz. Ancak, ofis ortamlarında çalışanların yaklaşık %47’si uzun süre oturarak çalışmaktan kaynaklanan boyun ve sırt ağrılarından şikayetçidir. Oysa doğru tasarlanmış bir ofiste iş verimliliğimizi artırabilir ve daha sağlıklı bir çalışma ortamı sunabiliriz.

Monitörün pozisyonu ve doğru oturma şekli
Monitörün, görüş açısının yatay çizgide 35 derece altında bulunması ideal görüş şartlarından en önemlisidir. Monitöre doğru yerden bakmak çalışırken meydana gelen yorgunlukları azaltır, olası sağlıksız duruş hatalarını önler ve çalışma gününü masa başında geçirenler için en doğru çalışma ortamını sağlar. Monitöre bakarken monitördeki en üst satırın görüş açısının üstünde olmamasına dikkat edilmeli. Görüş mesafesi mutlaka 50 cm'den fazla olmalıdır. 17" ve üzeri monitörlerde bu mesafe 80 cm olabilir.

Gerekli çalışma alanı
Çalışma alanınız; bilgisayar, klavye ve diğer gereçleri rahat bir şekilde masanızda düzenlemenize izin vermeli. Ergonomik bir çalışma masasının ölçüsü 160x80 cm olmalı. Bu ölçü kullanım şekline göre değişebilir. Çalışmanız için gerekli araçların sayısı çoğaldıkca çalışma alanınızın ölçüsü de daha büyük olmalı. Aşağıdaki tabloda çalışma masasının kullanımına göre ölçüleri verilmiştir.

Aydınlatma
Aydınlatma konusu ofis planlamasında verimlilik açısından belki de en önemli konulardan biri. En sık karşılaştığımız ofis tasarımı hatalarından biri de yanlış aydınlatmadır. Yanlış bir aydınlatma, çalışanlarda konsantrasyon bozukluklarına ve gün içinde yoğunlaşan göz yorgunluğuna neden olur.
Ağırlıklı olarak bilgisayarla çalışılan ofislerde yatay ışık gücünün yeterli seviyede olmalıdır. Aynısı toplantı odaları için de geçerlidir. Koridorlarda gerekli olan ışık gücü ise daha düşük seviyededir. Bölgesel görev aydınlatma özellikle yapılması gereken farklı işler ve bu işlerin gerektirdiği farklı aydınlatma ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir.
Dışardan gelen ışıktan olumsuz etkilenmemek için çalışma masası, pencereden gelen ışığı yandan alacak şekilde konumlandırılmalıdır. Masaları pencere önüne yerleştirmekten kaçının. Eğer pencereye sırtınız dönük oturuyorsanız monitörde yansımalar oluşabilir.

Ofisteki optimal sıcaklık ve nem oranı
Oturarak yapılan işlerde önerilen sıcaklık 21 ila 22°C arasındadır. Nem oranı ise %40 ila %65 arasında olmalı. Özellikle kış aylarında artan kalorifer kullanımı havadaki nemin azalmasına sebep olur ve bu durum göz kurumasına, cilt iritasyonlarına ve nezleye yol açar. Ofiste yeterli sayıda bitki bulundurarak bu sorunu engelleyebilirsiniz.

Daha kapsamlı bilgi almak için www.maddeus.com 

12 Ekim 2011 Çarşamba

2016’ya kadar dokunmatik ekranlara alışın!

Araştırma şirketlerinden ABI Research “Mobil ve Dokunmatik Ekranlar” araştırmasıyla akıllı telefon pazarının geleceğine ışık tuttu. Araştırma, akıllı telefonların gün geçtikçe artan başarısında dokunmatik ekranın en az 3G veri hızı kadar önemli bir özellik olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya göre özellikle iPhone’un piyasaya sürüldüğü dönemden bu yana 2006’da toplam pazarda payı yüzde 7 olan dokunmatik ekranlı akıllı telefonların payı, 2010 yılında yüzde 325 artışla yüzde 75’e çıkmış durumda. “Mobil ve Dokunmatik Ekranlar” araştırmasına göre, önümüzdeki 5 yıl içinde dokunmatik ekranlar bugünkü telefonlarda bulunan Wi-Fi özelliği kadar yaygın olacak ve 2016 yılında akıllı telefonların yüzde 97’sinin dokunmatik ekranı olacak.
ABI Research’ün ABI’ın Akıllı Telefonlar ve Mobil Araçlar Araştırma Hizmetleri’nin bir parçası olan “Mobil ve Dokunmatik Ekranlar” araştırmasında, ekranın cep telefonlarının kullanıcılarına vaad ettiği tüm özelliklerin kullanıcılara yansıdığı en önemli nokta olduğu, bu nedenle dokunmatik ekranların yakaladığı başarının sürpriz olmadığı belirtiliyor. Ekran ve dokunmatik teknolojilerin gelişiminin akıllı telefon pazarındaki hızlı büyümeyi tetiklediği belirtiliyor. Başlangıçta kullanılan rezistif ekranlar yerini günümüzde neredeyse tamamen cep telefonlarına ilk olarak iPhone ile giren kapasitif teknolojiye bırakmış durumda.

Dokunmatik Ekranlar Pazarı Biçimlendiriyor
Araştırmaya göre, dokunmatik ekran teknolojisi gelişmeye ve farklı mobil araç kategorileri için pazarı yeniden şekillendiriyor. ABI Research Mobil Araçlar Başkan Yardımcısı Kevin Burden konuyla ilgili olarak “İki sensör yerine tek bir sensör katmanı kullanan ve yüzde 30 maliyet tasarrufu sağlayan düşük maliyetli dokunmatik kontrolörler daha düşük özellikli telefonlar için Pazar oluşturuyor. Ekran ve dokunmatik teknolojilerinde en parçalı araç kategorisi olan eReader’lar artık sadece parmakla dokunma özelliğini sağlamakla kalmayan, bu segmentin ekranlarını standartlaştıran cazip bir maliyet de oluşturan seçenekler sunuyor” diyor.

29 Eylül 2011 Perşembe

Sony Alpha NEX-C3’ü Nepal’de Test Ettik

Sony NEX serisi ile yakaladığı başarıyı yeni modelleri ile pekiştirmeye devam ediyor. Kendine özgü tasarımı, kullanıcı dostu özellikleri ve yüksek görüntü kalitesi ile en yeni modellerden biri olan NEX-C3 için biz de bu sayımızda özel bir inceleme yaptık. Sony Alpha NEX-C3’ü Nepal’de test ettik!

Bu özel inceleme yazısında NEX-C3 modeli ile ilgili genel özellikleri, deneyimlerimi, gözüme takılanları ve ayrıca Nepal’de yaptığımız geziden izlenimlerimi bulabilirsiniz. Nepal, gezginlerin ve fotoğraf meraklılarının en çok gitmeyi istedikleri ülkelerden biridir. Ama sadece bu kadarla sınırlı değil, belki de dağcılık ve trekking yapanların rüyalarına giren yerlerden biridir desek hata yapmış sayılmayız. Dünyanın en yüksek dağı olan Everest (8848m) Nepal’dedir ve sadece bu yüzden her yıl on binlerce turist sadece Everest’i biraz daha yakından görebilmek için Nepal’e akın eder. Nepal genellikle tek başına gidilmeyen ülkelerdendir. Bu da ne demek diyebilirsiniz. Şöyle ki, çoğu zaman Hindistan-Nepal, Nepal-Tibet, Nepal-Bhutan gibi programlar yapılır ve Nepal’de çok az zaman geçirilir. Tabi amacınız dağlara çıkmak ve trekking yapmaksa uzun programlar yapmak gerekir.
Bu gezimizde çok koşturmalı ve yorucu bir program yapmak istemedik. Bu yüzden kendimize uçuşlar dahil 9 günlük bir zaman ayırdık ve sadece Kathmandu ile çevresini gezelim istedik. Eğer amacınız biraz gezi ve biraz da fotoğraf çekmekse size tavsiyem çok yer görme telaşından kurtulun. Ne kadar çok yer gördüğünüz değil, o gördüğünüz yerlerde nasıl zaman geçirdiğiniz daha önemlidir. Normalde Kathmandu ve çevresi için 9 gün biraz fazla gibi görünse de biraz önce dediğim gibi sakin bir programla çok daha iyi fotoğraflar çıkarabilmek mümkündür.
Gezi programımızı hazırlamaya başladığımızda en büyük sorun olan uçak biletlerini tahminimizden çok daha uygun bir şekilde Airarabia üzerinden hallettik. Airarabia, İstanbul’da Sabiha Gökçen’den uçan ve Sharjah aktarmalı olarak Katmandu’ya gittiğimiz bir hava yolu şirketi. Uçak biletleri çoğu zaman uygun, ancak bekleme süreleri ve uçak içerisinde her türlü servisin paralı olması dolayısıyla herkese hitap etmeyebilir.
Uçak işini hallettikten sonra Nepal programımızı hazırladık. Kısaca Kathmandu, Patan, Bhaktapur, Nagarkot ve Dhulikel’i kapsayan bir gezi rotası çizdik. Nepal’de daha önceden çalışılmış ve referans verilen bir acente üzerinden de araç ve otel rezervasyonlarımızı yaptık.
Küçük bir bavul ve yine küçük fotoğraf sırt çantam ile geziye başlamaya hazırdım artık. Seyahat boyunca kullanacağım Sony NEX-C3 ve gezi notlarımla...

Hafif ve güçlü: Sony NEX-C3
Sony’nin NEX-C3 modeli, test ettiğimiz sırada dünyada sınıfının en küçük ve en hafif değiştirilebilir objektifli dijital fotoğraf makinesiydi. Değişik renk seçenekleri ile satışa sunulan NEX-C3, sağlam metal üst gövdeyi, kullanımı kolay, modern kavrama şekli ile birleştiren, çekici bir gövde tasarımı ile sunuyor. Ana devre boyutlarının küçültülmesi, makine gövde ağırlığını 225 grama kadar indiriyor. Bu da, NEX-3’e göre, neredeyse yüzde 6 daha düşük bir ağırlığa işaret ediyor. NEX-C3, 16.2 milyon piksel (APS-C) Exmor HD CMOS sensöre sahip. Yani hafifliği ve kompakt boyutu sizi yanıltmasın. Büyük görüntü sensörü ve güçlü işlemcisi ile en zor ışık şartlarında çektiğiniz görüntüler bile sizi tatmin edecektir. Ayrıca elinize aldığınız andan itibaren çok kısa bir sürede uyum sağlayacağınızı düşündüğüm bir model NEX-C3…
Şu bir gerçek ki çoğu zaman büyük ve ağır fotoğraf makineleri ile çekim yapmak gereksiz olabiliyor ya da kısa bir gezide büyük çantalarla dolaşmak o geziden aldığınız tadı kaçırabiliyor. İşte tam bu noktada büyük görüntü sensörüne sahip böyle bir makine imdadınıza yetişiyor. Profesyonel görüntü kalitesi hem ışıklı hem de az ışıklı ortamlarda sizi memnun ediyor. Sağlam gövde yapısı, ince hatlar ve küçük detaylar… Makine için ilk bakışta söylenecekler olabilir. Ancak tabi şunu da unutmamak gerekiyor, bu tür makineler ağır iklim koşulları için tasarlanmadıkları için kullanırken biraz daha dikkatli ve hassas davranmakta fayda var.
NEX-C3 sadece ileri fotoğraf bilgisi olanlar için tasarlanmış bir makine değil tabi ki… Fotoğraf ayarlarının, fotoğrafçılık terimlerini bilmeyenlerce yapılabilmesini sağlayan, sezgisel yeni ‘Photo Creativity” arayüzü ve gerçek zamanlı ön izleme ile entegre ‘Picture Effect’ özelliği de kullanılmış. Aralarında, 3D panoramik çekim, otomatik HDR ve elde alacakaranlık modunun da bulunduğu çok kareli görüntüleme teknikleri de oldukça faydalı.

720p HD Video
16.2 milyon piksellik Exmor APS HD CMOS sensör kullanan NEX-C3, 1280x720 (30fps) MPEG4 formatında stereo video görüntüleri de gayet başarılı bir şekilde kaydediyor. Şahsen çok video çeken birisi değilimdir. Ancak Nepal gibi ülkelerde sadece fotoğraf çekerek her şeyi göstermeniz pek mümkün değildir. Yapılan törenler, eğlenceler ve başka birçok etkinlik o kadar renklidir ki bir veya birkaç kare fotoğrafla anlatılması imkansızdır. İşte tüm bu renkleri, coşkuyu ve sesleri kaydetmek için çoğu kez NEX-C3’ün video kaydetme özelliğini de kullandım. Video kayıt modu deklanşörün sağ alt tarafında bulunan ayrı bir düğme aracılığı ile yapılıyor. Yani menülerde dolaşmadan ve vakit kaybetmeden kolayca video kaydetmeye başlayabiliyorsunuz.

Kullanıcı dostu arayüz ve menü
NEX-C3 için kullanılan menü sistemi ve semboller herkesin kolaylıkla anlayabileceği şekilde konumlandırılmış ve açıklanmış. Sezgisel yeni Photo Creativity arayüzü, ‘diyafram açıklığı’, ‘pozlama değeri’ ve ‘beyaz dengesi’ gibi teknik terimlerin yerine, ‘arka plan bulanıklaştırma, ‘parlaklık’ ve ‘renk’ gibi daha kullanıcı dostu ve sezgisel terimler sunuyor. Kafa karıştıran menü seçenekleri arasında kaybolmanıza veya bunların kompozisyonunuz üzerindeki etkisini tahmin etmeniz gerekmiyor. Gerçekleştirdiğiniz ayarlamaların etkilerini ekran üzerinde görebilmek için tek yapmanız gereken, fotoğraf makinesinin arkasında bulunan kontrol ayarını çevirmek. Dilerseniz, daha karmaşık yaratıcı efektler yaratmak üzere, iki veya daha fazla farklı seçeneği de bir araya getirebilirsiniz.

Xtra Fine TruBlack LCD
Her açıdan rahat görüş sağlamak üzere eğilebilir yüksek kontrastlı 3 inç (7.5cm) Xtra Fine LCD (920.000 piksel), zengin, derin siyah renklere sahip yüksek kontrastlı görüntüler için TruBlack ekran teknolojisini sunuyor. Bu, dışarıda, parlak güneş ışığının altındayken dahi çekim yapmak ve gerçekleştirilen görüntü ayarlarının etkilerini değerlendirmek için uygun bir seçenek sunuyor.
LCD ekran gerçekten çok aydınlık yerlerde bile uygun bir çekim imkanı sunuyor. Makineyi Nepal’de kullanmaya ilk başladığım zamanlarda ekranla ilgili yaşadığım küçük bir sıkıntı oldu. O da ekranın parlaklık ayarını otomatik modda bıraktığım için ortam ışığına göre LCD kendini karartıp açıyordu. Bu pek istediğim bir özellik olmadığı ve pozlama değerleri konusunda beni yanıltabileceği için menüden girip bu özelliği kapatmak yeterli oldu.
Panoramik çekim
Sony’nin sunduğu gelişmiş çok kareli görüntüleme teknolojileri, NEX-C3’ün imkanlarını daha da genişletiyor. 3D Panoramik Çekim, 3D TV’nizde tadına varabileceğiniz 3D ekstra geniş görüntüler yakalıyor. Otomatik HDR, uç noktadaki gölge ve parlak ışık ayrıntılarını tek bir karede yakalamak için yüksek hızda birbirini izleyen ardı ardına üç pozlamayı ‘kümeliyor’. Benzer şekilde, Elde Alacakaranlık ve Hareket Bulanıklığını Önleme modları, yumuşak, düşük parazitli görüntüler yakalamak için altı pozlamayı otomatik olarak birleştiriyor, böylece mevcut ışık altında çekim yaparken elin titremesi ve fotoğrafı çekilen kişinin hareket etmesinden kaynaklanan bulanıklığın da önüne geçilmiş oluyor.
Pil ömrü
Geliştirilen pil ömrü sayesinde daha çok fotoğraf ve video kaydı yapılabiliyor. Geliştirilmiş enerji verimliliği pilin dayanıklılığını şarj başına 400 fotoğraf gibi, NEX-5/NEX-3’e kıyasla yüzde 20’nin de üstünde iyi bir düzeye yükseltiyor. Gün içerisinde çektiğim fotoğraf ve videolarda NEX-C3’ün şarjı beni yarı yolda bırakmadı. Ancak her gün düzenli olarak şarj ettim.

Nepal Gezimiz…
Nepal gezimiz; Kathmandu, Patan, Bhaktapur, Nagarkot ve Dhulikel’i kapsadı. İsterseniz şimdi de faydalı bazı notlar aktarmak istiyorum.
Ulaşım: Nepal’e pek çok havayolu şirketi ile ulaşabilirsiniz. Türkiye’den direkt uçuş olmadığı için mutlaka aktarma yapmak zorundasınız. Bu yüzden uçuş tercihinizi yaparken transfer için beklediğiniz süreyi göz önüne almayı unutmayın. Bazı uçuşlarda bir gün bekleme yapmak zorunda kalabilirsiniz. Size tavsiyem programınızı yaptıktan sonra uçak biletlerinizi bir an önce alın.

Tur ile Nepal: Yazdıklarımı okuyunca sorabilirsiniz, herkes böyle mi Nepal’e gidiyor diye… Tabi ki hayır. Eğer isterseniz Nepal’e pek çok tur şirketinin düzenlediği gezi programları ile de gidebilirsiniz. Ancak çoğu, sadece Nepal’e tur düzenlemedikleri için Hindistan-Nepal yapıp Nepal’de az bir zaman geçirebilirsiniz. Size tavsiyem Nepal konusunda uzmanlaşan Fototrek ile fotoğraf amaçlı yapılan gezilere katılmanızdır. Biz bu Nepal gezimizde Fototrek ekibi ile Kathmandu’da karşılaştık ve hatta aynı otelde kaldık.

Vize: Nepal seyahat etmesi en kolay ülkelerden biri. Kathmandu’da uçaktan indikten sonra doldurulan iki basit vize kağıdı ile 25 dolara kolayca vizenizi alabiliyorsunuz. Vize için bir vesikalık fotoğraf isteniyor. Ama siz yine de yanınızda iki fotoğraf bulundurun. Vize işlemleri eğer çok sıra yoksa 10-15 dakika sürüyor.

Yemekler: Nepal gibi ülkelere ilk kez gidiyorsanız çevrenizden duyduğunuz bazı olumsuzluklar sizi rahatsız edebilir. Özellikle bu tür ülkelerde “aç kaldık” gibi şeyler duyabilirsiniz. Ama şunu söylemeliyim ki Nepal’de aç kaldık diyen, ya çok seçicidir ya doğru söylemiyordur. Nepal mutfağına özgü az sayıdaki yemekleri her yerde bulamayabilirsiniz. Ama bulursanız mutlaka tadına bakın. Genellikle pek çok turistik lokantada Çin, Tayland, Hindistan ve hatta Meksika lezzetlerini bulabilirsiniz. Özellikle Kathmandu’da Thamel civarında pek çok kaliteli yer mevcut. Fiyatlar bize göre gayet ucuz. Yemeklerin masanıza gelme süreleri ise hızlı sayılabilir. Yemek ücretlerine %10 servis + %13 vergi gibi ekler geliyor. Yani hesap yaparken toplam hesabınıza %23 daha eklemeyi unutmayın.
Tatlılar konusunda ise pek başarılı olduklarını düşünmüyorum. Değişik biralar tatmayı seviyorsanız Everest’i mutlaka deneyin, pişman olmazsınız.
Ulaşım-Trafik: Nepal’de karayolu ile bir yerden bir yere gitmek tam bir işkence olabilir. Normalde 1 saatte gidilebilecek bir yolu 3 saatte almanız normal sayılır. O yüzden mesafeleri ve yolculuk sürelerini çok iyi hesaplayın. Şehirlerde dar sokaklar, yoldan yürüyen insanlar, kornalara karşı tepkisiz hayvanlar, tuk-tuklar, bisikletler, motosikletler bir an önce alışmanız gerekenler… Kısa mesafeler için bisikletli tuk-tukları veya minik taksileri kullanabilirsiniz. Önceden pazarlık etmeyi unutmayın. Bu arada trafik soldan aktığı için karşıdan karşıya geçerken biraz daha dikkatli olun.

Mevsim: Nepal’de Haziran başı ile Ağustos sonu arası yoğun bir muson mevsimidir. Bu aylarda fotoğraf çekmek için Nepal’e gitmenizi pek tavsiye etmem. Hava hem sıcak, hem nemli, hem de inanılmaz yağışlıdır. En iyisi Eylül ortasından Ocak’a kadar olan zaman dilimidir. Bu aylarda hava sıcaklığı dolaşmanız için de en ideal seviyededir.

Oteller: Nepal’de çok çeşitli bütçelere göre konaklama imkanı var. Eğer bir tur ile gidiyorsanız bunu fazla dert etmenize gerek yok. Zaten tur şirketleri daha önce denenmiş ve tavsiye edilmiş otellerde kalıyor. Ancak kişisel bir program yapıyorsanız kalacağınız otelleri internetten biraz araştırın. 3 ve 4 yıldızlı oteller en uygun olanları. Kathmandu’daki otellerin çoğu dışarıdan pekiyi görünmeyebilir. Bu arada her gün yaşanan elektrik kesintilerine karşı da hazırlıklı olun. Bazı küçük işletmelerin jeneratörleri olmayabiliyor. Küçük bir tavsiye daha yanınızda el sabunu ve şampuan götürün.

Alış-veriş: Kathmandu’da dağcılık ekipmanları, trekking ve outdoor malzemeleri satan onlarca dükkan görebilirsiniz. Ancak unutmayın, özellikle outdoor malzeme satan dükkanlardaki çoğu ürün sahte! Zaten bunu ürünleri, kalitesinden ve fiyatlarından da anlayabilirsiniz. Yerel olarak size tavsiye edebileceğim ürünler; masklar, yak tüyünden şallar, atkılar, örme şapkalar, eldivenler, takılar ve tütsüler… Yine hatırlatmakta fayda var, ne alırsanız alın mutlaka pazarlık yapın. Çekinmeden size söylenenin en az yarısını önerin, orta bir noktada buluşursunuz.
Dini yerler – girişler: Nepal’de dini ve turistik yerlere girişlerin hemen hepsi ücretlidir. Girişler çoğunlukla 150-500 Rp arasında değişiyor. Sadece Bhaktapur tarihi şehri girişi biraz pahalı, 1100Rp idi. (1 dolar=72 Rp) Nepal’de genel olarak fotoğraf çekilmesine itiraz eden çok az kişi ile karşılaştım. Güler yüzlü, sakin ve nazik olursanız fotoğraf çekimi konusunda sıkıntı yaşamazsınız. Bu arada yanınızda epeyce bozuk para bulundurmakta fayda var. Dini yerlerin çoğunda ve özellikle Saduları çekebilmek için bolca bahşiş vermeniz gerekebilir.

Kathmandu ve Çevresinde Görmeniz Gerekenler
Swayambhunath: Kathmandu vadisinin en önemli Budist tapınağıdır. Tapınağın tepesine çıkmak için 365 basmak çıkmanız gerekiyor. Eğer şanslıysanız havanın açık olduğu günlerde buradan vadiyi çok iyi bir şekilde fotoğraflayabilirsiniz. Burada gezerken maymunlara da dikkat etmeniz gerekiyor. Yarım küre olan ana yapının kenarındaki dua tekerlekleri saat yönünde çevrilerek ibadetler gerçekleştiriliyor. Yarım kürenin hemen üstünde yaldızlarla kaplanmış bir bölüm ve küçülerek yükselen çemberlerden oluşan sivri bir kule inşa edilmiştir. Bu kulenin dört tarafına resmedilmiş Buda’nın her şeyi ve her yeri gören gözlerinin Kathmandu vadisinde yaşayan Budistleri her türlü kötülükten ve kötülük yapmaktan koruyup kolladığına inanılır.
Pashupatinath: Nepal’in en önemli Hindu tapınaklarından birisidir. Hindistan’ın Ganj Nehri gibi kutsal olduğuna inanılan Bagmati Nehri’nin kıyısında yer alır. Tapınağın içine sadece Hindular girebilmektedir. Ancak nehir kenarında yer alan ölülerin yakıldığı yerleri gezebilirsiniz. Varanasi’den farklı olarak burada ölü yakma törenlerinde fotoğraf çekebilirsiniz.
Boudhanath: Bu stupa Katmandu’nun yaklaşık 5km kuzey doğusunda yer almaktadır. Yükseklik ve genişlik açısından Nepal’in en büyük stupasıdır. Dünyanın dört bir yanından Budistler (Bhutan, Tibet, Hindistan ve daha birçok ülkeden) bu stupayı ziyaret için gelirler. Stupanın en alt katında 150 civarında dua tekerleği bulunur ve burayı ziyaret edenler saat yönünde bu tekerlekleri çevirerek dolaşır. Buranın yakınında pek çok Budist manastırı bulunur ve gün içerisinde yaptıkları ayinleri izlenebilir.

Thamel: Kathmandu’nun en merkezi ve turistik yeri sayılabilir. Pek çok otel, restaurant, bar, seyahat malzemeleri ve hediyelik eşya satan dükkan burada bulunuyor.
Patan: “Lalitpur” olarak da bilinir, kelime anlamı güzellikler şehridir. Patan Budistler için Asya’daki en önemli şehirlerden biridir ve şehrin dört köşesi de stupalarla çevrilmiştir. 7’nci yüzyıldan beri Hindistan, Tibet ve Çin’den hacılar, bilginler ve keşişler şehri ziyaret ederler. Patan; Hindu tapınaklar, Budist anıtlar, bronz figürler, koruyucu tanrılar, harika metal ve tahta oymalarla bezenmiş yapılarla doludur.

Bhaktapur: Kathmandu’nun yaklaşık 14km doğusunda ve denizden 1400 metre yükseklikte olan Bhaktapur bir açık hava müzesi gibidir. Bhaktapur şehrinin kültürü de tapınakları kadar gösterişli ve eşsizdir. Değişik aylarda pek çok etkileyici festival düzenlenir. Bhaktapur’da el yapımı kağıt imalathaneleri, çömlekçilik ve değişik el sanatları görülebilir. Pottery Meydanı çömlekçilerin görülmesi ve fotoğraflanması için kaçırılmaması gereken bir noktadır.

Changu Narayan Tapınağı: Birçok yıkımlara ve yangınlara tanıklık eden tapınağın geçmişi 4. yy’a kadar dayanmakta. Unesco dünya kültür mirası kapsamında koruma altında olan bir tapınak burası. Tapınak Visnu için inşa edilmiş bir yapı. İnce işçilikleriyle, çeşitli dini figürlerle oldukça büyüleyici bir havaya sahip bir tapınak burası.
Nagarkot: Şehrin gürültüsünden uzakta yaklaşık 2200 metre yükseklikte olan Nagarkot, doğayla baş başa kalabileceğiniz bir yer. Kathmandu’nun 30 km kuzeyinde yer alan Nagarkot, Himalayalar üzerindeki gündoğumu ve günbatımı manzarası ile ünlü olan eski bir yerleşim.

Dhulikel: Küçük bir yerleşim olan Dhulikel’in pek çok noktasından vadilerin ve Himalayaların eşsiz manzarası görülebilmektedir. Havanın uygun olduğu durumlarda gün batımı için bulunmaz bir yerdir.

İnternetsiz olmaz (mı?)

Bazen konuşulurya, cep telefonu yokken ne yapıyorduk? ya da televizyonda tek kanallı dönem ne güzeldi falan diye… Nostalji arayışları ve güzel anılar bir kenara, artık bazı şeyleri geri döndürmemiz, zamanda yolculuk yapmamız ne yazık ki mümkün değil. Günümüz yaklaşımlarını ve gereksinimlerini öyle ya da böyle kabul etmemiz gerekiyor. Bundan 20 sene önce çocuklara bilgisayarla fazla haşır neşir oldukları için kızarken şimdi derslerini yapmaları için bilgisayar başına oturmaları için ısrar ediyoruz. Kısaca zaman değişiyor…

Bazen köşe yazılarımda ilginç anket ve araştırma sonuçlarına yer veriyorum. Bu sayıda da Cisco’nun, yıllık “Cisco Connected World Technology Report” araştırmasının ikincisinden bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Araştırma sonuçları özellikle internetin hayatımıza nasıl girdiğini ve sosyal ağların önemini göstermesi açısından oldukça ilginç.
Araştırma raporunun yayımlanan ilk bölümünde insan davranışlarıyla internet ve ağların yaygınlaşması arasındaki ilişki inceleniyor ve bu bağlamda şirketlerin, teknolojik yaşam tarzı trendlerinin etkisi altındayken nasıl rekabetçi kalabileceğiyle ilgili fikirler üretiliyor.

14 farklı ülkeden 30 yaş ve altındaki üniversite öğrencileri ve çalışanlar arasında yapılan anketlere dayanan rapor, günümüzdeki ve gelecekteki çalışan ve işletme gereksinimlerini dengelemeye çalışan şirketlerin günümüz ortamında karşılaştığı zorluklara ışık tutuyor. Ve bu ortamda artan mobilite kabiliyetleri, güvenlik riskleri ve -sanallaştırılmış veri merkezlerinden bulut bilişime ve geleneksel kablolu ve kablosuz ağlara kadar- bilgiyi aynı zamanda her yerde sunabilen teknolojiler dikkat çekiyor.
Veri ağlarının insanların yaşamındaki artan önemine işaret eden çalışma, üniversite öğrencileri ve çalışanların üçte birinin interneti hava, su, gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçlar kadar önemli bulduğunu gösteriyor. Rapor aynı zamanda, çalışmaya katılanların yarıdan çoğunun internet olmadan yaşayamayacağını belirttiğini ve interneti “yaşamlarının ayrılmaz bir parçası” olarak gördüklerini de ortaya koyuyor.
Bu ve buna benzer diğer pek çok bulgu, dünyanın yeni nesil çalışanlarının zihniyetine, beklentilerine ve davranış biçimlerine ışık tutarak yeni neslin işletme iletişiminden ve mobil yaşam tarzlarından işe alım, kurumsal güvenlik ve şirketlerin rekabet gücü gibi konulara kadar her alanda nasıl etkileri olacağını gösteriyor.

Raporun başlıca bulguları şöyle:

Hayatın Temel Kaynaklarından Biri Olarak Internet
• Hava, Su, İnternet: Dünya çapında ankete katılan her üç üniversite öğrencisi ve çalışandan biri (%33) internetin temel bir kaynak olduğuna inanıyor. Katılımcıların yaklaşık yarısı (üniversite öğrencilerinin %49’u ve çalışanların %47’si) internetin bu önem seviyesine “oldukça yakın” olduğuna inanıyor. Bu iki bulgu birleştirildiğinde her beş üniversite öğrencisi ve çalışandan dördünün internetin günlük yaşamı sürdürebilmede hayati önem taşıdığına inandığı ortaya çıkıyor.
• Günlük Hayatın Ayrılmaz Parçası: Katılımcıların yarısından fazlası (üniversite öğrencilerinin %55’i ve çalışanların %62’si) internet olmadan yaşayamayacaklarını ifade ederek interneti “yaşamlarının ayrılmaz bir parçası” olarak tanımladı.

Sosyal Medyanın Etkisi
• Facebook Etkileşimi: Küresel olarak üniversite öğrencilerinin (%91) ve çalışanların (%88) yaklaşık onda dokuzu Facebook hesabı olduğunu söylerken bunlar arasından üniversite öğrencilerinin yüzde 89’u ve çalışanların yüzde 73’ü Facebook hesaplarına günde en az bir kez girdiğini belirtti. Aynı grupta üç kişiden biri (%33) günde en az beş kez hesabına baktığını söyledi.
• Çevrimiçi Mola ya da Dikkat Dağıtma? Üniversite öğrencileri proje veya ödev hazırlarken çalışmalarının anlık mesajlaşma, sosyal medya güncellemeleri ve telefon çağrıları gibi etkenler nedeniyle sürekli olarak kesintiye uğradığını bildirdi. Beş üniversite öğrencisinin dördünden fazlası (%84) bir saat içinde en az bir kez kesintiye uğradığını söyledi. Beş öğrenciden yaklaşık biri (%19) bir saatte altı veya daha fazla sayıda kesintiye uğradığını belirtti; yani ortalama olarak 10 dakikada en az bir kez. 10 kişiden biri (%12) bir projeye odaklanmaya çalışırken kaç kez kesintiye uğradığının sayısını takip edemediğini bildirdi.
• İş Demek Hayat Demek: İş ve özel yaşam arasındaki sınır giderek incelirken, 10 çalışandan yedisi yöneticilerini ve/veya birlikte çalıştıkları kişileri Facebook’ta “arkadaş” olarak eklediğini belirtti ki bu da iş hayatıyla ve özel hayatı birbirinden ayıran sınırların ortadan kaybolmaya başladığını gösteriyor.
• İşyerinde Fısıltı Gazetesi: Twitter kullanan çalışanlar arasında her üç kişiden ikiden fazlası (%68) yöneticilerinin ya da meslektaşlarının, yüzde 42’si ise her iki grubun da Twitter faaliyetlerini takip ederken, üçte biri (%32) özel hayatlarını kendilerine saklamayı tercih ediyor.

26 Eylül 2011 Pazartesi

“İnsanı Fotoğraflamak” Atölyesi Kuşadası’nda…

Bu yıl ikincisi düzenlenen Kuşadası Fotoğraf Günleri ve Fotomaratonu, 23-24-25 Eylül 2011 tarihleri arasında yapıldı. Kuşadası Belediyesi ile Kuşadası Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’nin (KUFSAD) birlikte düzenlediği etkinlik, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da hem fotoğraf günleri hem de fotomaraton olarak yapıldı.
Fotoğraf günleri çerçevesinde çeşitli söyleşiler, panel ve atölye çalışmaları gerçekleştirildi. 24 Eylül 2011 tarihinde ben de “İnsanı Fotoğraflamak” isimli bir atölye yaptım. Fotoğraf meraklıları ve değerli hocalarımın katılımları ile bu atölye çalışmamda, “Yaşamdan” isimli fotoğraf projemi hazırlarken yaşadığım ilginç anları, başımdan geçenleri ve bazı ipuçlarını paylaştım.
Ayrıca yine bu atölye çalışmamda “İyi fotoğraf makineleri iyi fotoğrafı garanti eder mi?” ve “Güvenli depolama-arşivleme” konularında da güncel bilgiler sundum.

9 Eylül 2011 Cuma

Fotoğraf Çekerken Yoldan Çıkabilirsiniz!

Fotoğraf çekmek için gideceğimiz yollar ve rotalar bazen bizim için sınırlayıcı olabilir. Bir planlama yaparken çoğu zaman bozuk yollardan kaçarak belki de en güzel fotoğraf karelerini yakalayacağımız o eşsiz güzellikleri pas geçeriz.
Ülkemizin bazı doğal ve tarihi güzelliklerine ulaşmak için herkesin gittiği yollardan, rotalardan yararlanabilirsiniz. Ama en iyisi kendi rotanızı kendinizin belirlemesidir. İşte bunu yapabilmeniz için zor yollarda sizi yarı yolda bırakmayacak bir araç şarttır. İşte şimdi size tam da böyle bir araçtan söz edeceğim. Geçtiğimiz haftalarda Nissan’ın X-Trail adlı aracını test etme fırsatı buldum ve kısa bazı izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Kısa bir rota…
Uzun zamandır gitmeyi düşündüğüm Bozcaada için dönüşte Asos ve Gelibolu’nu da içine katarak güzel bir rota çizdim. Önce Yenikapı-Bandırma feribotu ile Bandırma’ya, daha sonra Biga, Çan, Bayramiç, Ezine ve oradan da Geyikli iskelesine ulaştım. Bozcaada’ya gitmek için birden çok alternatif var. Ama sanırım söylediğim bu yol arabayla gidildiğinde en keyiflisi. Güzel manzaralar eşliğinde, fazla yorulmadan izlediğim Biga, Çan, Bayramiç, Ezine yolu biraz dar ve bazı yerlerde bakım çalışmaları sürüyor. Ancak biz gittiğimizde bu güzergah oldukça sakindi. Daha sonra Geyikli iskelesine ulaştıktan sonra Bozcaada’ya her saat başı kalkan arabalı vapurla ulaşıyorsunuz. İskeleye geldiğinizde direkt sıraya geçerek, gidiş-dönüş biletinizi alabilirsiniz.
Dönüşte ise önce Asos’a uğradık ve sonra Ezine üzerinden Çanakkale’ye ulaştık. Eceabat üzerinden Gelibolu’ya geçerek şehitlikleri ve abideyi ziyaret ettik. Daha sonra Tekirdağ üzerinden İstanbul’a döndük. Bu programı 5 günde sıkılmadan, acele etmeden sakin sakin tamamladık.

Bozcaada
Bozcaada’ya ilk kez 1998 yılında gitmiştim. Aylardan Eylül sonu idi ve ortam oldukça sakindi. Denizi ise bir o kadar soğuk. Ada için “kimisi çok sever, kimisi hemen ayrılmak ister” derler. Sanırım ben sevenlerdenim… Bu sefer gittiğimde ise biraz kalabalıklaşmış buldum adayı. Oteller, pansiyonlar çoğalmış, oda fiyatları arttıkça artmış.
Bozcaada çok ilginç ve keyifli bir yerdir. Adanın küçük bir merkezinde yoğun bir yerleşim görürsünüz. Merkezden biraz uzaklaştığınızda ise yalnızsınız. Tabi ünlü Ayazma Plajı hariç! Ayazma Plajı’na Temmuz ve Ağustos aylarında arabayla giderseniz şansınız bol olsun, park yeri bulmak pek kolay olmayabilir. Hele sahilde boş şemsiye, şezlong bulmak daha da zor. Ama üzülmeyin, Bozcaada’nın en güzel yanlarından biri birbirinden güzel onlarca irili ufaklı koyu olması… Bozcaada küçük bir ada ve tamamına yakın bir kısmını arabayla en fazla 1 saatte dolaşabilirsiniz. Ana yolları gayet düzgün, hiçbir problem yok. Ancak birbirinden güzel onlarca farklı koyu keşfetmek için kullandığınız araca güvenmeniz şart. Koylara inebilmek ve kimseler olmadan tek başınıza denize girebilmek için bu dar toprak yollardan gitmeniz gerekiyor. Bazı yerlerde ise bu toprak yollar daha da bozuluyor ve irili ufaklı taşlarla kaplanıyor. Unutmadan arabanın arkasına plaj şemsiyesi, hasır ve küçük bir şezlong koyarsanız bu ıssız koylarda keyfinizi daha da artırabilirsiniz.
Nissan X-Trail
Tam bu noktada test ettiğim Nissan X-Trail’den bahsetmeye tekrar başlayabilirim. Nissan’ın ana çizgilerini koruyarak yenilediği X-Trail modeli, teknolojik açıdan pek çok gelişmiş özelliklerle donatılmış. Dış görünümü oldukça şık, çağdaş ve iddialı… 18 inç on kollu alüminyum alaşımlı jantlar ise araca hem şık, hem sağlam bir duruş kazandırıyor.
Aracın iç malzeme kalitesi oldukça yüksek. Birçok eşya gözü, geniş bagaj hacmi bizim gibi çok aksesuarla seyahat edenler için oldukça iyi. Geniş iç hacim ve yüksek tavan kullanım için ferah bir ortam sağlıyor. Koltuklar son derece rahat. Sadece deri oluşu uzun süre oturunca biraz terletiyor. Direksiyon büyüklüğü, göstergeler gibi iç donanım özellikleri de çok iyi tasarlamış. Özellikle elektrikli panoramik sunroof arka koltuklara doğru açılan geniş yapısıyla dikkat çekiyor. Aracın içini daha da ferahlatıyor. Tüm bu özellikler sürüş keyfinizi daha da artırıyor.
Aracın en dikkat çeken ayrıntılarından biri de üst tavan rayları. Güçlü bir görünüm sunan bu tavan raylarının ön kısmında ise entegre edilmiş güçlü aydınlatma lambaları yer alıyor. Bu lambalar sadece arazi şartlarında çalıştırılmak için tasarlanmış. Zor şartlarda, karanlık ortamlarda, örneğin ormanlık bir alanda giderken bu tepe lambalarını ancak uzun farlarınız yanarken çalıştırabiliyorsunuz. Böylece görüş performansınız artıyor ve etrafınız gündüz gibi aydınlanıyor. Tepe lambalarını kısa bir süre ıssız bir yolda denedim, inanılmaz…
All Mode 4x4-i
Vites kolunun önünde bulunan “All Mode 4x4-i” çekiş kontrol düğmesini “Auto” konumuna alırsanız siz aracı kullanırken yol koşullarını, aracın ağırlık dengesini ve sizin sürüş tarzınızı anlık verilerle sürekli kontrol ediyor. Herhangi bir tehlike yaratacak durumu önceden sezinleyerek gerekli gördüğü güvenlik sistemini devreye sokuyor. ESP aracınızın virajlarda dengesini sağlarken, TCS tekerleklerin patinaja kalmadan tüm gücü yere aktarmasını sağlıyor. “Lock” konumu ise ağır arazi şartlarında yol almanızın anahtarı. DDS (tepe iniş kontrolü) sahip olduğu otomatik frenleme ve hız sistemi ile size frenleme yapmadan tepelerden 7 km/h sabit hızla inme olanağı sunuyor. USS (tepe çıkış kontrolü) ise en dik rampalarda dahi aracın geriye doğru kaymasını engelleyerek, zor koşullarda ilerlemenize olanak sağlıyor.
Akıllı Anahtar
Nissan X-Trail'de bulunan akıllı anahtar sistemi ile anahtarınız cebinizde ya da çantanızdayken kapı açma koluna ufak bir dokunuşunuzla kapıları açıp, kilitleyebiliyorsunuz. Aracınızı çalıştırmak için akıllı anahtarın yine cebinizde, çantanızda ya da aracın orta konsolu gibi bir yerlerde olması kontak yuvasındaki aparatı çevirip aracınızı çalıştırmanız için yeterli oluyor.

2.0 lt 150HP Dizel Motor
Yazıda araçla ilgili teknik detaylara fazla girmek istemedim. Zaten meraklı olanlar bu verileri web sitesinde de bulabilirler. Benim söyleyeceğim, X-Trail hem şehir içi hem de zorlu yollarda size güven veren, yakıt tüketimi makul, performans ve güvenlik konusunda başarılı bir 4x4 SUV.
X-Trail ülkemizde 2.0 lt 150HP dizel motor ve otomatik şanzıman seçeneği ile satışa sunuluyor. 1645 kg ağırlığında olan araç 320Nm tork üretebiliyor. Boyutu ve ağırlığına göre hiç de yavaş sayılmayan bir hızlanma ve seriliğe sahip olan X-Trail, SUV tipi bir araç almadan önce bakılmasını tavsiye edeceğim bir model.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Bilgi Teknolojileri Pazarı Büyüyecek

Bu sıralar birilerine “işler nasıl?” diye sormaya çekiniyorum. Anlatmaya gerek yok, son birkaç aydır yaşadığımız sıkıntılar ortada. Kimsenin canını sıkmak istemiyorum. Ama işin iyi tarafı ise bilişim firmaları tarafında bu tablo pek de karamsar değil. Her gün gelen haberlerde bilişim firmaları tarafında gelirlerin arttığı ve operasyonların büyüdüğünü öğreniyoruz.
Yapılan araştırmalar ve raporlarda bilişim pazarının bu yıl ve önümüzdeki yıllarda daha da büyüyeceğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de profesyonel hizmetler alanlarında 25. yılını dolduran Deloitte, “Elektronik Haberleşme ve Eğilimler 2011” raporunu yayınladı. Türkiye’deki ve dünyanın diğer yerlerindeki teknoloji, medya ve telekomünikasyon trendlerine ışık tutan rapor, bu alanlarda yapılan diğer araştırmalara da atıfta bulunarak önemli analizler ortaya koyuyor.

Elektronik Haberleşme ve Eğilimler 2011 raporuna göre bu yıl en yüksek büyümenin yaklaşık %15 ile Bilgi Teknolojileri donanım pazarında olması bekleniyor.
Rapora göre Türkiye’de Aralık 2010 itibariyle mobil abone sayısı 61.8 milyon, abone yaygınlığı %85 seviyesinde seyrediyor. Raporda, “Mobil yaygınlıkta AB ortalamasının %126, en yüksek değerin %156 ile Finlandiya ve Türkiye'ye en yakın değerin %94 ile Fransa olduğu düşünüldüğünde; özellikle belli yaş grubunun altı ve üstünde daha gelişme fırsatı olduğu açıkça görülmektedir. 2008 yılında 65.8 milyon aboneye karşılık %92 olan yaygınlık ile karşılaştırıldığında mobil numara taşına bilirliği ve sabit ödemeli (flate rate) tarifelerin etkisiyle oluşan konsolidasyonun 2010 yılında da sürdürdüğü anlaşılmaktadır, artık daha az sayıda kişi birden çok aboneliğe sahiptir. Bunun yanında 2010 yılsonu itibariye mobil işletmeciler arasında taşınan toplam 25 milyon numara, abonelerin mevcut işletmecilerine sadakatlerinin sorgulanmasını gerektirecek büyüklüktedir” deniliyor.
Rapora göre dünya üzerinde mobil yaygınlık %75'ler seviyesine ulaşarak belli bir yaşın altı ve üstü hariç tutulduğunda hemen hemen yeryüzünde yaşayan her insan mobil haberleşme sistemlerinden birinin kullanıcısı durumunda. İnternette ise dünya çapında yaygınlık %30'lara ulaştı ve yeryüzündeki her 3 kişiden biri internet kullanıcısı. Elektronik haberleşme pazarları tüm dünyada liberalleşiyor. Devlet tekelindeki işletmeler özelleştirilip alternatif işletmecilerin devreye girmesi ile rekabet artıyor, hizmetler çeşitleniyor ve fiyatlar hızla düşüyor. Elektronik haberleşme dünyasının her alanında bir değişim ve dönüşüm süreci gerçekleştiğini söyleyen raporda, “İçerik ve katma değerli hizmetler önem kazanmakta; geçmişte bir birinden ayrık olan Bilgi Teknolojileri, İletişim ve Yayıncılık hizmetleri tümleşik hale gelmektedir. İçinde bulunduğumuz yıllar bu sürecin başlangıç aşamasını oluşturmaktadır ve bu süreç giderek hızlanacaktır” deniliyor.

Önümüzdeki yılların en popüler konusu M2M
Rapora göre gelecekte M2M (Makineler arası iletişim) büyük popülerlik kazanacak. Raporda, “Ericsson tarafından yapılan değerlendirmelere göre 2020 yılına kadar cep telefonu, sabit telefon, bilgisayar, ev ve araba içi cihazları, müzik çalar, TV, elektronik kitap okuyucu ile endüstriyel makine ve algılayıcılardan oluşan 50 milyar kadar cihaz BT şebekeleri üzerinden iletişim halinde olacaklardır. M2M olarak da adlandırılan bu yeni alan insan sayısının 5-10 katına varan miktarlarda yeni kullanıcı sayısı yaratarak önümüzdeki yılların en popüler konusu olmaya adaydır” ifadelerine yer veriliyor.

9 Ağustos 2011 Salı

200 Sayı Oldu

Bilgisayar Gazetesi ekibine 1995 yılında, henüz 9. sayı çıktığında dahil olmuştum. O yıllarda internetin sadece adını haberlerde kullanabiliyorduk, cep telefonum yoktu, ama bir çağrı cihazım vardı. Önemli bir durum olduğunda çağrı geçilir, siz sonrasında ilgili kişiyi arayabilmek için bir telefon bulmak zorunda kalırdınız. Şimdi genç arkadaşlara sorsak, belki birçoğu çağrı cihazının adını bile duymamıştır. Ama yeri geldiğinde hayat kurtarırdı, hakkını yemeyelim.

Gazete için hazırladığımız haberleri, yazıları ilk başlarda sütun sütun kağıda basar, sayfa tasarımını cetvelle ölçerek yapardık. Yazılar aydıngere, fotoğraflar ise parça filme basılır, baskı öncesi montajı yapılırdı. Sonra bu iş süreci birden daha kolaylaştı. Sonraları ise her sayfanın 4 renk olan film çıktısı hali de ortadan kalktı. Hem matbaanın hem de grafiker arkadaşlarımın işi biraz daha kolaylaştı.

Basın bültenleri, toplantı davetleri faksla ya da posta yoluyla gelirdi. Masamın üstü faks kağıtlarından gözükmezdi gün sonunda… Posta ile gelen bir basın bülteni, şimdi düşününce ne ilginç geliyor değil mi?
Aynı gün 3-4 tane basın toplantısı olmazdı mesela. Basın toplantısı veya bir duyuru yapmak için geçerli sebepler aranırdı.

Ticaretin ve sadece para kazanmanın önemi bu kadar üst sıralarda değildi. Önce “satış” konuşulmazdı. Bilişim yayınlarına verilen önem çok daha fazla idi. Bunu, günümüzde geldiğimiz noktada kalan 3-5 tane bilişim yayınından da anlayabilirsiniz zaten. 1995 yılından beri bilişim sektörü içerisinde değişmeden, kapanmadan, satılmadan devam eden sadece 2 yayın kaldığını (ki bu yayınlardan biri biziz) söylesem ne demek istediğimi anlarsınız sanırım.

Kimse size “satış odaklı projeyle gelin” gibi tuhaf bir cümle kuramazdı. Yüzde bilmem kaç büyüdük, ciromuz şu kadar arttı haberi yaptırmak için kapınızı aşındıranlar, iş bilişim yayınlarının yaşaması için destek verilmesine geldiğinde “reklam bütçemiz yok” diye pişkin bir cevap veremezdi, vermezdi.

Birkaç gözlemimi aktarmak istedim, yazı uzadı. Neyse sırf şikayet edip, söyleniyor gibi gözükmek istemem. Bu özel bir sayı… Ne de olsa 200 sayıyı geride bıraktık, mutluyuz.
Bu başarıyı bugüne kadar bizi destekleyen firmalar, PR şirketleri, okuyucularımız ve yazarlarımız sayesinde gerçekleştirdik. Buradan herkese teşekkür etmek istiyorum.
Bugüne kadar bizimle çalışmış olan tüm arkadaşlara ve tabi ki her türlü zorluğa karşı özveriyle çalışan ekip arkadaşlarıma da kocaman teşekkürler…

* Bilgisayar Gazetesi'nin 200. sayısında "görüYORUM" adlı köşemde yayınlanmıştır.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Portfolyo Seçimi

Fotoğraf Dergisi’nin ilk sayısından itibaren “Portfolyo” başlığı altında bir bölümümüz yer alıyor. Portfolyo sayfalarımızda, fotoğraf sanatçısının şimdiye kadar yaptığı başarılı işlerden örnekler vermesini istiyoruz ve kısa bir özgeçmiş ile sizlerle paylaşıyoruz.

Bugünlerde sıkça şu sorularla karşılaşıyorum: “Bu portfolyoları nasıl seçiyorsunuz? Siz mi buluyorsunuz, yoksa size gelen başvuruları mı değerlendiriyorsunuz? Nasıl başvuru yapabiliriz? Kapak fotoğrafını nasıl seçiyorsunuz? Portfolyo sayfalarında ne tür fotoğraflara yer veriyorsunuz?”
Ben de bu sayfamda sizlerden gelen bazı sorulara kısa cevaplar vermek, bu konuya açıklık getirmek istedim.

Portfolyo sayfaları için nasıl başvuruda bulunabilirim?
Eğer çalışmalarınızın portfolyo sayfalarında yer almasını istiyorsanız, yüksek çözünürlükte seçtiğiniz en az 30 fotoğrafı, kısa bir özgeçmişi ve bir portre fotoğrafınızı CD içerisinde dergi adresine ulaştırmanız gerekiyor.
Bu arada bazen portfolyo sayfaları için bizim de davet ettiğimiz sanatçılar oluyor tabi.

Göndereceğimiz portfolyo nasıl fotoğraflardan oluşmalı?
Dergimizdeki portfolyo sayfalarında fotoğrafçının bugüne kadar yaptığı işlerden örnekler vermeye çalışıyoruz. Tek bir konu hakkında hazırlanan projeleri değil, yaptığı çalışmalardan en iyi örnekleri yayınlamak istiyoruz. Tabi bunu yaparken de kendi içerisinde bir bütünlüğünün olmasına özen gösteriyoruz.

Çok güzel bir projem var, portfolyo sayfalarında yer alabilir mi?
Biraz önce dediğim gibi, portfolyo sayfalarında tek bir projeye ayrılmış konulara yer vermiyoruz. Bu projeleri, “Foto-Röportaj” köşemizde kısa bir yazı ile birlikte sunabiliyoruz.

Portfolyo seçimi nasıl yapılıyor?
Portfolyo seçimi, fotoğrafçıların bize gönderdikleri çalışmalar teknik anlamda sorunsuzsa, yazı işleri toplantılarında değerlendiriliyor. Bazen tek tek, bazen topluca bakılıyor. Onay ve değerlendirme süreci en az birkaç hafta oluyor.

Portfolyo seçiminde ne tür fotoğraflar arıyorsunuz?
Esasında aradığımız tek bir tarz vs yok. Sadece bazı kriterlerimiz var. Fotoğraf Dergisi’nde bugüne kadar çıkan portfolyolara bakacak olursanız; manzara, doğa, portre, belgesel, moda, gezi, stil life, dijital art, soyut, çağdaş ve bunun gibi onlarca farklı tarzda fotoğrafın yayınlandığını göreceksiniz.

Yani her türlü fotoğrafı yayınlıyor musunuz?
Öncelikle yayınlanacak fotoğrafların teknik anlamda kabul edilebilir olması gerekiyor. Ondan sonra siyasi, dini ve ideolojik konularda kanunların ve meslek yayın ilkelerinin izin verdiği ölçülerde olması gerekiyor. Çünkü tarafsız bir yayın organı olarak hiçbir siyasi ve dini kesimi temsil etmiyoruz.
Nü fotoğraflarla ilgili de bazı notlar aktarmak isterim. Dergimiz tüm Türkiye’de satışı bulunan, ayrıca iPad, iPhone gibi medyalardan okunabilen bir yayındır. Bunun dışında abonelerimiz, web sayfalarımızın takipçileri vardır. 17 yıldır okuyucularımızdan gelen geri dönüşler sonucunda belli bir ölçüyü geçen nü fotoğrafları yayınlamıyoruz. Bu bizim tercihimizdir.
Bu konuda zaman zaman bazı eleştiriler de alıyoruz. Israrla portfolyolarında çizgi dışı ya da müstehcen sayılabilecek nü fotoğrafları yayınlatmak isteyenler, konuyu bazen başka noktalara taşımak istiyorlar.
Ancak belli bir çizgimiz olduğunu ve biraz önce söylediğim gibi hiçbir siyasi ve dini kesimi temsil etmediğimizi tekrar hatırlatmak istiyorum.

Yayınlanabilir onayı alan portfolyolar ne zaman dergide çıkıyor?
Tahmin edersiniz ki bazen çok sayıda portfolyo başvurusu olabiliyor. Fotoğraf Dergisi iki ayda bir yayınlandığı için onay almış hiçbir fotoğrafçıya şu sayıda yüzde yüz yayınlanabilir gibi bir söz veremiyoruz. Yayınlanabilir onayı alan bazı çalışmalar bir sayı, bazıları 2-3 sayı bekleyebiliyor. Bazen yayınlanan makaleler, dosya konuları da göz önüne alınarak bu tarihler değişebiliyor.

Kapak fotoğrafı nasıl seçiliyor?
Kapak fotoğrafı bir dergi için en önemli yerdir. Dergimizin kapak fotoğrafını o sayıda yer alan portfolyo sanatçısından seçmeye özen gösteriyoruz. Kapak fotoğrafı dikkat çekmeli, anlaşılır olmalı, ama hepsinden önemlisi dik kadraj olmalı!

Umarım verdiğim bilgiler başlangıç aşamasında yeterli olmuştur. Bir sonraki sayıda buluşuncaya dek sağlık ve huzur dolu günler dilerim.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Aynasız Fotoğraf Makineleri

Özellikle son iki yıldır hızla artan aynasız fotoğraf makinesi modellerine yenileri eklenmeye devam ediyor. Burada ülkemizde satılan aynasız fotoğraf makinelerinin kısa bazı özellikleri bulabilirsiniz.

Panasonic Lumix DMC-GF2 (Micro Four Thirds)
Panasonic’in 2010 yılında piyasaya çıkardığı GF2 modeli G serisinden daha kompakt bir yapıya sahip. Üzerinde vizör yok. Ancak istenirse opsiyonel olarak satılan EVF takılabiliyor. Stereo mikrofona, oldukça hafif bir gövdeye ve dokunmatik ekrana sahip.

Sensör: 12.1 MP CMOS
LCD: 3” - 460.000 piksel
İşlemci: Venus Engine FHD
ISO: 100-6400
Video: AVCHD Stereo 1920x1080

Panasonic Lumix DMC-GF3 (Micro Four Thirds)
Haziran ayının ortasında duyurulan GF3, GF2 modelinden tasarım olarak daha modern gözüküyor. GF2 modeli ile arasındaki en temel fark flaş kızağının kaldırılmış olması. Böylece daha hafif ve küçük bir gövde yapısı sağlanmış. Ancak GF2’de stereo olan mikrofon bu modelde mono olmuş. Dokunmatik ekrana sahip.

Sensör: 12.1 MP CMOS
LCD: 3” - 460.000 piksel
İşlemci: Venus Engine FHD
ISO: 160-6400
Video: AVCHD Mono 1920x1080

Panasonic Lumix DMC-GH2 (Micro Four Thirds)
G serisinin en iddialı modellerinden biri. Oynar LCD’ye ve dahili EVF vizöre sahip. ISO değeri 160’dan başlıyor ancak 12800’e kadar çıkabiliyor.

Sensör: 16.1 MP CMOS
LCD: 3” - 460.000 piksel
İşlemci: Venus Engine FHD
ISO: 160-12800
Video: AVCHD Stereo 1920x1080

Panasonic Lumix DMC-G3 (Micro Four Thirds)
Yeni modellerden biri olan G3 doğru renk yönetimi ve hızlı netlik yapabilmesi ile iddialı. Yüksek ISO değerlerinde daha başarılı sonuç verebiliyor. Dokunmatik ve hareketli ekranı ile esneklik sağlıyor. Saniyede 4 kare çekebiliyor.

Sensör: 15.8 MP CMOS
LCD: 3” - 460.000 piksel
İşlemci: Venus Engine FHD
ISO: 160-6400
Video: AVCHD Stereo 1920x1080

Olympus PEN E-PL2 (Micro Four Thirds)
3 inçlik LCD ekrana sahip bu model gelişmiş menü seçeneklerine sahip. Kullanımı kolay ve kullanıcı dostu özelliklere sahip. HD video çekebiliyor ve pek çok lens seçeneği mevcut. Uzun ömürlü pil sizi yarı yolda bırakmıyor.

Sensör: 12.3 MP CMOS
LCD: 3” - 460.000 piksel
İşlemci: Truepic V
ISO: 200-3200
Video: MotionJPEG Stereo 1280x720

Olympus PEN E-PL1 (Micro Four Thirds)
2010 yılında çıkan bu model E-PL2’ye göre daha küçük ve düşük çözünürlüklü bir LCD ekranı barındırıyor. ISO değeri 100 ile 3200 arasında değiştirilebiliyor. 19 hazır sahne modu içeriyor.

Sensör: 12.3 MP CMOS
LCD: 2.7” - 230.000 piksel
İşlemci: Truepic V
ISO: 100-3200
Video: MotionJPEG Stereo 1280x720

Olympus PEN E-P2 (Micro Four Thirds)
E-P2 modeli P1 modeline göre bazı iyileştirmeler içerir. Makinenin AF netlik sistemi hem fotoğraf hem de video çekiminde kullanılabilir. Sadece LCD ekranı bulunan E-P2’ye opsiyonel olarak satılan EVF vizör takmak mümkün. Makinenin dahili bir flaşı bulunmadığı için istenirse harici flaş kızağı sayesinde flaş kullanımı mümkün.

Sensör: 12.3 MP CMOS
LCD: 3” - 230.000 piksel
İşlemci: Truepic V
ISO: 100-6400
Video: MotionJPEG Stereo 1280x720

Sony Alpha NEX-C3 (APS-C)
C3 önceki NEX modelleri gibi yine APS-C görüntü sensörü kullanıyor ve 16.2 milyon piksellik yüksek çözünürlük değerine sahip. Dikey olarak hareket ettirilebilen 3 inçlik LCD ekranı ise 920.000 piksellik kaliteli bir görüntü sunuyor.

Sensör: 16.2 MP CMOS
LCD: 3” - 920.000 piksel
İşlemci: Bionz
ISO: 100-12800
Video: MPEG4 Stereo 1280x720

Sony Alpha NEX-3 (APS-C)
NEX Sistem kendine özel E-mount bayonet standardını kullanıyor. Yakın bir zamanda başka üreticilerde bu bayonetlere sahip objektiflerini satışa sunacak. NEX-3 ve NEX-5 serisinin büyük boy bir görüntü sensörü kullanması ile kaliteli görüntüler elde edildiği bir gerçek. Ayrıca her iki modelde de panoramik çekim özelliği bulunuyor.

Sensör: 14.2 MP CMOS
LCD: 3” - 920.000 piksel
İşlemci: Bionz
ISO: 200-12800
Video: MPEG4 Stereo 1280x720

Sony Alpha NEX-5 (APS-C)
Özel Movie REC tuşuna basıldığında hem NEX-5 hem de NEX-3, PC’lerde saklamak ve web’de paylaşmak için ideal olan küçük MPEG4 dosyası olarak stereo sesli HD videolar çekiyor. NEX-5’in NEX-3 modelinden en büyük farkı ise yüksek kaliteli AVCHD formatında çekilen Full HD videolar.

Sensör: 14.2 MP CMOS
LCD: 3” - 920.000 piksel
İşlemci: Bionz
ISO: 200-12800
Video: AVCHD Stereo 1920x1080

Samsung NX11 (APS-C)
NX serisinin en yeni üyesi olan NX11, 18-55mm i-Function objektifin yanı sıra, iki yeni i-Function objektifi, 20mm pancake ve 20-25mm zoom objektiflerle sunuluyor. Tutuş tasarımı değiştirilen makine tek bir dokunuşla pek çok modu değiştirmenize imkan tanıyor.

Sensör: 14.6 MP CMOS
LCD: 3” - 614.000 piksel
İşlemci: DRIM Engine
ISO: 100-3200
Video: H.264 Stereo 1280x720

Samsung NX100 (APS-C)
Siyah, beyaz ve kahverengi renk seçenekleri ile satılan NX100, pek çok akıllı filtre seçeneği ile çekilen fotoğrafların daha çarpıcı bir hale gelmesine imkan tanıyor.

Sensör: 14.6 MP CMOS
LCD: 3” - 614.000 piksel
İşlemci: DRIM Engine
ISO: 100-3200
Video: H.264 Mono 1280x720

Samsung NX10 (APS-C)
Kompakt yapısına hem LCD ekranı hem de EVF vizör sığdıran NX10, toz giderme ve görüntü sensörü temizleme özelliğine sahip. Otomatik poz yönetimi ile zor ışık şartlarında en uygun değerleri vererek sonuç görüntünün kalitesini artırıyor.

Sensör: 14.6 MP CMOS
LCD: 3” - 614.000 piksel
İşlemci: DRIM Engine
ISO: 100-3200
Video: H.264 Stereo 1280x720