18 Aralık 2012 Salı

Önümüzdeki beş yılda hayatımızı değiştirecek beş yenilik

IBM’in her yıl açıkladığı 5’te 5 listesine bu yıl bilgisayarların bir nevi görmeye, duymaya, koklamaya, dokunmaya ve tatmaya başladığı bir dönem damgasını vuruyor. Bilişsel sistemler devrinde bu önemli dönemece gelinmesiyle bilgisayarlar çalışma, yaşama ve iletişim kurma metotlarımızı fark edilir biçimde değiştirmeye aday.
 
IBM bugün önümüzdeki beş yıl içinde bireylerin yaşam, çalışma ve birbirleriyle etkileşim kurma biçimini değiştirebilecek potansiyele sahip yedinci “IBM 5’te 5” inovasyon listesini duyurdu. Bu listede yer alan 5 yenilik şu şekilde:
 
·                    Dokunma: Telefonu kullanarak dokunabileceğiz.
·                    Görme: Bir piksel binlerce sözcüğe bedel olacak.
·                    Duyma: Bilgisayarlar önemli olan şeyleri duyacak.
·                    Tatma: Dijital tat alıcılar, daha akıllı yemek yemeye yardımcı olacak.
·                    Koklama: Koku alma hissine sahip bilgisayarlar üretilecek.

IBM’in 5’te 5 listesi, bu dönüşümleri mümkün kılabilecek, dünya çapındaki IBM Ar-Ge laboratuvarlarında yaratılan teknolojilerin yanı sıra piyasadaki ve toplumdaki eğilimlere de dayanıyor. Yeni liste, IBM’in bilişsel sistemler çağı olarak tanımladığı önümüzdeki bilgi işlem çağına zemin hazırlayan yenilikleri bulup çıkarıyor. Yeni nesil bilgisayarlar, yaşadığımız dünyadan öğrenecek, bu dünyada olanları benimseyecek, algılayacak ve deneyimlemeye başlayacak. IBM listesindeki tahminler, bu yeni çağa ilişkin özellikle bir alana odaklanıyor: kendilerine özgü biçimde bilgisayarların insanların görme, koklama, tatma, dokunma ve duyma duyularını taklit etme yetenekleri.

13 Aralık 2012 Perşembe

Odakule'de buluşmuştuk

Zaman zaman pek çok televizyon kanalında fotoğraf, gezi, bilişim ya da koleksiyon temalı röportajlarımız yayınlanıyor. Bunlardan bazılarını izleyebiliyoruz, bazılarını anılarımıza gömüyoruz. Youtube'da bir içerik ararken tesadüfen karşıma Fotografhane programı için yapılan çekim geldi. Mart 2006 yılında saçlarım daha siyahmış :)

19 Kasım 2012 Pazartesi

Ara'nın Bozukları

Ara Güler bugüne kadar ortaya çıkmamış soyut fotoğrafları ile "Bilinmeyen Ara Güler" isminde bir fotoğraf sergisi açıyor. 4 Aralık tarihinde Galeri G-art'ta açılacak olan sergi, 3 Şubat 2013 tarihine kadar açık kalacak.
Yeni sergisi ve diğer pek çok konuda keyifli bir söyleşi gerçekleştirdiğim Ara Güler röportajının tamamını Aralık sayısında Fotoğraf Dergisi'nde okuyabilirsiniz. Özet bir bölümü de burada: http://fotografbilgimerkezi.com/dogru-durust-bir-sey-cekersen-sanat-olmaz-ki/

6 Kasım 2012 Salı

2016’da aynasız satışları DSLR makineleri geçebilecek mi?

Samsung Türkiye bugün akıllı fotoğraf makinelerini tanıtmak için bir toplantı düzenledi. Bu fotoğraf makinelerinin tanıtımı için Türkiye’ye gelen fotoğrafçı Reza’da Bahçeşehir Üniversitesi’nde tüm fotoğraf tutkunlarının ilgiyle izlediği bir fotoğrafçılık semineri verdi.

 
Bu toplantıda ilgimi çeken birkaç nokta oldu. Birincisi, bundan 5-6 sene önce insanların Samsung markasına olan yaklaşımları ile bugünkü yaklaşımları arasındaki farktı. Çok kısa bir süre öncesinde kimse Samsung marka bir televizyon ya da telefon almak istemezken şimdilerde neler olduğunu söylemeye gerek yok. İşte bu noktada bir şey dendi; bundan birkaç yıl sonrası için aynasız fotoğraf makinelerinde de aynısı olacak! Yani şimdi pek kimse Samsung’un aynasız fotoğraf makinelerini satın alma listenin ilk başına koymasa da anlatılan o ki bu yargı hızla değişecek. Tabi bunu zamanla göreceğiz.

Bir diğer dikkat edilecek nokta ise, fotoğraf paylaşımı… Dünya genelinde tahmin edilen 2,5 milyar dijital fotoğraf makinesi sahibinin çevrimiçi olarak veya sosyal medya ile fotoğraf paylaştıkları ve 150'den fazla ülkede 500 binden fazla Wi-Fi bağlantı noktası bulunduğu göz önüne alınırsa Wi-Fi özelliğinin sunduğu faydaların her zamankinden daha da önemli bir boyuta ulaştığı zaten görülüyor. Samsung’un Wi-Fi özellikli akıllı fotoğraf makinesi serisi işte bu avantajlardan yararlanabiliyor. Profesyonel fotoğrafçıların ne işine yarar diye düşünmeyin. Toplantıda dinleyici olarak bulunan Coşkun Aral, savaş muhabiri olduğu dönemlerde başından geçen ilginç birkaç anısını paylaştı. Bazen fotoğraf çekmekten çok o fotoğrafı gerekli yere ulaştırmak daha önemli olabilir dedi. Bu fikre tamamen katılıyorum.

 

3 Ekim 2012 Çarşamba

Akıllı telefonunuza pek güvenmeyin!

Antivirüs yazılım kuruluşu ESET’in yaptırdığı araştırmaya göre masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda güvenlik yazılımı kullanma oranı, hem dünyada hem de Türkiye’de yüzde 90’ları aşmış durumda. Ancak araştırma, tablet ve akıllı cep telefonlarında güvenlik yazılımlarının henüz yaygın kullanılmadığını ortaya koydu.
 
Türkiye’de tablet kullanıcılarının yüzde 43.5‘i, akıllı cep telefonu kullanıcılarının ise yüzde 56.2’si online tehditlerden korunmak için herhangi bir yazılım kullanmıyor. Dünyanın en çok tercih edilen antivirüs markalarından biri olan ESET, bağımsız uluslararası danışmanlık şirketi United Consultants’a yaptırdığı araştırmada, değişik ürün gruplarındaki antivirüs yazılım kullanma alışkanlığını mercek altına aldı.

2012 yılının ikinci çeyreğinde, 49 üllkede 50 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, tablet ve akıllı telefonlarda antivirüs yazılımı kullanma alışkanlığının henüz masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda olduğu kadar gelişmediğini ortaya koydu. Bu konuda dünyada ortalama oran daha düşük iken, Türkiye’de kullanılmama oranının daha yüksek olması dikkat çekti.

Araştırma verilerine göre;

  • Masaüstü bilgisayarlarda antivirüs yazılımı kullanmayanların oranı dünyada %2.9, Türkiye’de %5.4 düzeyinde,
  • Dizüstü (Notebook) bilgisayarlarda antivirüs yazılımı kullanmayanların oranı dünyada %4.2, Türkiye’de %8.0 düzeyinde,
  • Netbooklarda antivirüs yazılımı kullanmayanların oranı dünyada %6, Türkiye’de %7.9 düzeyinde,
  • Tablet kullanıcıları arasında antivirüs yazılımı olmayanların oranı dünyada %27.3, Türkiye’de ise %43.5 düzeyinde,
  • Akıllı telefonlarda (Smartphone) antivirüs yazılımı bulundurmayanların oranı dünyada %35.9, Türkiye’de %56.2 düzeyinde.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Meraklısına “Çiz Gitsin”

Ontek tarafından geliştirilen, bilgi ve çizim becerisini sevdikleriyle ya da hiç tanınmayan kişilerle karşılaştırırken bolca eğlendiren Çiz Gitsin oyunu, ücretsiz olarak Apple Appstore’da iPhone, iPad ve iPod Touch’lar için indirilmeye hazır.
Ontek İnternet ve Yazılım Hizmetleri tarafından geliştirilen Çiz Gitsin, kelime dağarcığını geliştirirken çizim yeteneğini de güçlendiren bir anlayışla oynarken bolca eğlendiren bir uygulama. Appstore’dan ücretsiz olarak indirilebilen Çiz Gitsin oyununu ister Facebook arkadaşlarınızla, ister hiç tanımadığınız biriyle oynamak mümkün.
iPhone, iPad ve iPod Touch’lar için App Store’da ücretsiz olarak yayınlanan Çiz Gitsin, zorluk derecelerine göre sıralanan üç ayrı kelimeden birini seçip çizerek anlatmanızı ve bu çiziminizi oyunu oynadığınız arkadaşlarınıza göndermenizi, ardından onların da çiziminizi tahmin etmesini ve onların da size seçecekleri kelimenin çizimini göndermesini sağlıyor.
Çiz Gitsin aynı anda birden fazla kişiyle oynanabiliyor. Dilerseniz rastgele oyun başlatarak hiç tanımadığınız kişilerle eşleşerek oynayabiliyor ve bolca eğlenceli vakitler geçirebiliyorsunuz. Tur mantığı ile oynanan Çiz Gitsin, gün içerisinde mola verdiğinizde veya boş kalan zamanlarınızda stres atmak için son derece ideal. Bir oyuna başlamanız durumunda gönderdiğiniz çizime yanıt karşı tarafın istediği bir zamanda gelebiliyor, benzer şekil de siz de uygun olduğunuzda rakiplerinize kendi çizimlerinizi ya da onların size yolladıklarını yanıtlayıp gönderebiliyorsunuz.
 
Daha detaylı bilgi için www.cizgitsin.com adresine girebilir ve App Store’dan link.ontek.com.tr/cizgitsin adresinden indirebilirsiniz.
 

7 Eylül 2012 Cuma

Sri Lanka’da Fotosafari

Yazı ve Fotoğraflar: Ömer Serkan Bakır

Herkesin merak ettiği ve gitmek istediği birçok yer vardır. Benimde birkaç yıldır aklımda olan ve gitmeyi çok istediğim yerlerden biri Sri Lanka idi. Hem coğrafi konumu hem de kendine özgü birçok güzelliği bünyesinden barındıran Sri Lanka’ya Gazella Fotosafari turuyla gittim. Sevgili dostumuz Faruk Akbaş’ın fotoğraf rehberliği eşliğinde 12 kişi civarındaki küçük grubumuzla birlikte 7 gece 8 gün kalacağımız Sri Lanka’ya doğru keyifli yolculuğumuz Qatar Havayolları’nın Doha aktarmalı uçuşu ile başladı. Sri Lanka’ya ülkemizden direkt uçuş bulunmadığı için mutlaka bir aktarma yaparak ulaşılabiliyor ve en iyi alternatiflerden biri de Qatar Havayolları. Uçuş süresi toplamda 10 saate yaklaşıyor.
Pinnawala’da fillerin banyosu

İlk gün Doha aktarmalı olarak başkent Colombo’ya ulaşıyoruz. Sabah erken bir saate ulaştığımız Colombo’dan vakit kaybetmeden ayrılıyor ve Habarana’ya doğru yola çıkıyoruz. Sri Lanka’da gideceğiniz mesafeler kilometre olarak çok az olsa da süreleri geniş düşünmek gerekiyor. Colombo-Habarana arası en iyi ihtimalle 3 saat sürüyor. Ancak Gazella Fotosafari turlarının amacı sadece fotoğraf çekmek. Bu yüzden de yol üzerinde fotoğraflanacak her türlü güzelliği karelerimize aktarmak için sık sık duruyoruz. Sonuç olarak amacımız sadece bir yerden diğerine ulaşmak değil.

Yol üzerinde fil yetimhanesi olarak bilinen Pinnawala’da uzun bir mola veriyoruz. Burada özellikle nehir kıyısına banyo yaptırılmak üzere getirilen onlarca filin görüntüsü hem fotoğraflamak hem de izlemek için muhteşem. Nehir kıyısındaki güzel restoranların birinde öğle yemeğimizi yiyoruz ve bu sırada da deklanşör sesleri hiç durmuyor.

Yazının devamını burada okuyabilirsiniz: http://fotografbilgimerkezi.com/sri-lankada-fotosafari

16 Ağustos 2012 Perşembe

Mobil cihazlar olmadan tatile çıkamıyoruz

Intel tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptırılan araştırmaya göre, seyahat edenlerin yaklaşık yarısı yanlarında mobil cihazları olmadığında kendilerini tedirgin hissediyor. Her 4 kullanıcıdan 3’ü seyahatleri sırasında priz bulamamaktan dolayı öfke yaşadığını söylüyor. Araştırma, kullanıcıların yarısının da cihazlarını çaldırmaktan korktuğunu gösteriyor.
 

Mobil cihazlarıyla duygusal bağları her geçen gün daha da güçlenen kullanıcılar, artık tatilde de cihazlarından ayrılamıyor. Yaz tatillerinin yoğunlaştığı şu günlerde Intel’in Amerikalılar’ın seyahat ve teknolojiye karşı yaklaşımlarını anlamak amacıyla yaptırdığı araştırma, tatilcilerin Ultrabook, dizüstü bilgisayar ve tablet gibi mobil cihazlarına karşı her geçen gün güçlenen aşkını gözler önüne serdi. Intel’in yaşları 18’in üzerinde olan 2.500 yetişkinin katıldığı “Seyahat Edenler için Teknoloji Normları” adlı araştırmasına göre kullanıcılar tatilleri sırasında cihazları yanlarındaysa daha sakin ve az stresli hissediyor.
Araştırmaya göre tatilcilerin yaklaşık yarısı (yüzde 44) seyahat ederken Ultrabook, tablet ya da dizüstü bilgisayarları yanlarında değilse tedirgin hissettiğini, 18 – 29 yaş arası genç yetişkinlerin yüzde 87’si mobil cihazlarıyla seyahat ederken daha mutlu olduklarını söylüyor. Öyle ki araştırmaya katılanlar için seyahatleri sırasında mobil cihazlarını kaybetmek (yüzde 77), alyanslarını kaybetmekten (yüzde 55) daha stresli bir durum.
Araştırmaya katılanların yaklaşık yarısı (yüzde 46) tatilleri sırasında cihazlarını şarj edebilmek için kendi rahat ve hijyenlerinden feragat edebileceklerini itiraf ediyor. Genç tatilciler arasında bu oran yüzde 63’e çıkıyor. Genç tatilcilerin yüzde 63’ü mobil cihazını şarj etmek için yollarını değiştirebileceklerini, prizin yanında yerde oturabileceklerini (yüzde 37), halka açık tuvalet arayabileceklerini (yüzde 15) ya da boş priz bulabilecekleri bir kafe ya da restoranı seçebileceklerini (yüzde 33) belirtiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 64’ü, valizlerinde mobil cihazlarına yer açmak için saç kurutma makinesi, saç şekillendirici, güneş kremi, tuvalet malzemesi, kıyafet, hatta ayakkabılarından vazgeçerek kişisel görünümlerini feda edeceklerini söylüyor.

Şık tasarım ve uzun pil ömrü mobil cihazları daha cazip kılıyor
Günümüz tatilcileri artık kullanımı kolay, şık tasarımlı, uzun pil ömrüne sahip yüksek performanslı mobil cihazlarla içerik yaratmak, tüketmek ve paylaşmak istiyor. Araştırmaya katılan tüm katılımcıların yüzde 62’si ve her 4 genç tatilciden 1’i seyahat edecekleri dönemleri dikkate alarak daha uzun pil ömrüne sahip mobil cihazlara daha fazla para ödemeyi tercih ediyor. Katılımcıların yüzde 64’ü mobil cihazlarını kişisel stillerini yansıtan aksesuvarları olarak görüyor. Yüzde 21’i başkalarının cihazlarının kendilerinkinden daha havalı göründüğünü düşünerek kıskançlık duyduklarını itiraf ediyor.  
Öte yandan teknolojiye olan bağlılığa karşın, araştırmaya katılanların yarıdan fazlası (yüzde 52) seyahat ederken teknolojinin getirdiği ağır mobil cihazlar, şarj kabloları, yedek piller, havaalanında güvenlik kontrolünden geçerken mobil cihazlarını çantadan çıkarmak zorunda kalmak gibi fiziksel zorluklardan rahatsız olduğunu söylüyor.

Güvenlik seyahatte de en hassas konulardan biri
Seyahat edenlerin yüzde 46’sı, teknolojiyle seyahat ederken en fazla rahatsızlık duydukları konuların cihazlarının çalınması ya da ekranlarına yabancıların göz atması gibi güvenlik konuları olduğunu söylüyor. Katılımcıların yüzde 29’u seyahatleri sırasında yabancıları kendi ekranlarına bakarken yakaladığını söylüyor. Genç katılımcıların yarıdan fazlası (yüzde 51), kendilerinin de zaman zaman başkalarının ekranlarına göz attıklarını itiraf ediyor. Öte yandan her 4 tatilciden 1’i en basit güvenlik tedbirlerini almadığını, halka açık yerlerde kredi kartı bilgilerini verme, güvensiz Wi-Fi ağlarını kullanma, cihazlarından hassas içerikleri görüntüleme ve cihazlarını bırakıp gitme hatalarını yaptığını itiraf ediyor.  

2 Ağustos 2012 Perşembe

Nokia 808 Pureview ile daha iyi fotoğraflar için 10 ipucu

Nokia 808 Pureview, Nokia'nın Pureview görüntü teknolojisinin uygulandığı ilk akıllı telefon olma özelliğini taşıyor. Bu teknoloji üstün performanslı sensörler, özel Carl Zeiss objektif ve Nokia'nın geliştirdiği görüntüleme algoritmalarını bir arada sunuyor. Pureview teknolojisiyle yedi piksellik veriyi tek bir mükemmel pikselde birleştiren (oversampling) Nokia 808 Pureview, bir cep telefonunda görebileceğiniz en net görüntüleri ve şaşırtıcı HD video kalitesi sunuyor.

Bir fotoğraf makinesinden farksız Nokia 808 Pureview ile daha iyi fotoğraflar çekebilmeniz için 10 basit ipucu:
http://fotografbilgimerkezi.com/nokia-808-pureview-ile-daha-iyi-fotograflar-icin-10-ipucu/

Canon EOS M

Canon’un geçen hafta duyurduğu ilk aynasız fotoğraf makinesi EOS M’in ilk incelemesini Canon Türkiye ofisinde yaptık. Canon’un merakla beklenen bu ilk aynasız modeli, EOS görüntüleme mirasını şık ve kompakt bir tasarımın içinde birleştiriyor. Model iki yeni lens, EF-M 22mm f/2 STM pancake, EF-M 18-55mm f/3.5-5.6 IS STM ve yeni kompakt EX Speedlite flaşı Speedlite 90EX ile birlikte sunuluyor.
Görüntülerinde çok daha ileri bir düzeyi yakalamak isteyenler ise EOS M modeline, yeni bayonet adaptörü EF-EOS M’i takarak Canon’un EF objektiflerinden istediklerini kullanabilecekler. Biz de EOS M’in ön incelemesinde Canon EF 400mm f/2.8’i EF-EOS M bayoneti kullanarak EOS M modeline taktık. İlginç bir görüntü oluşturan bu ikili sonuçta birbirini anlayarak güzel sonuçlar almamızı sağladı. Henüz demo ürünler test edildiği için çektiğimiz fotoğrafları paylaşamıyoruz. Ürün piyasaya çıkmadan bir süre önce detaylı testimizi ve çektiğimiz fotoğrafları sizlerle paylaşacağız.

İlk izlenim…
Eylül ayında piyasaya çıkacağı açıklanan EOS M modelini ilk inceleyenlerden biri olarak kısaca şunları söyleyebilirim. Canon, ilk aynasız modeli EOS M ile fotoğrafçılığa yeni giriş yapan ya da işi profesyonel fotoğrafçılık olmayan kullanıcıları hedeflemiş diyebiliriz. Bunu EOS M gövde yapısını detaylı incelediğinizde anlayabiliyorsunuz. Gövde yapısı ve tasarımı oldukça küçük ve ince… Gövde üzerindeki düğmeler ise tam anlamıyla daha amatör kullanıcıların anlayacağı şekilde yerleştirilmiş. Ancak tüm bu basitlik ve sadelik sizi şaşırtmasın, EOS M DSLR kalitesinde görüntü seviyesine sahip. Uzun süredir üzerinde çalışan bu yeni ürün, Canon’un EOS görüntüleme mirasını sürdürüyor. Yüksek ISO değerlerindeki başarısı, hızlı ve kolay kullanımı, yüksek çözünürlük değeri, hibrit AF sistemi, tam kontrollü, hassas dokunmatik ekranı, gelişmiş efektleri, stereo full HD video kaydı gibi öne çıkan özellikleri EOS M’i sınıfında başarılı modellerden biri haline getiriyor.
EOS M için son söz olarak şunu söyleyebilirim, “bu daha başlangıç!”
Ömer Serkan Bakır

http://fotografbilgimerkezi.com/canon-eos-mde-400mmyi-denedik/.html

18 Haziran 2012 Pazartesi

“Zevkli bir iş, iyi maaştan daha önemli” diyenlerden misiniz?

İnsan kaynakları danışmanlık şirketi Randstad “Global iş dünyası eğilimleri” raporunun ikincisini yayınlandı. 32 ülkeyi kapsayan rapora göre tüm dünyada çalışanların yarıdan fazlası zevkli bir işin, iyi bir maaştan daha önemli olduğunu düşünüyor. Önemli bulguların yer aldığı raporda en mutlu çalışanların Avrupa’da yer aldığı, Fransa, İsviçre, Danimarka ve Türkiye’de kişisel motivasyon ve iş memnuniyetinde bir önceki döneme göre artış olduğu ortaya çıktı.
Dünyanın ikinci büyük insan kaynakları danışmanlık şirketi Randstad “Global iş dünyası eğilimleri” raporunun ikincisini yayınlandı. 32 ülkeyi kapsayan rapora göre tüm dünyada çalışanların yarıdan fazlası zevkli bir işin, iyi bir maaştan daha önemli olduğunu düşünüyor. Önemli bulguların yer aldığı raporda en mutlu çalışanların Avrupa’da yer aldığı, Fransa, İsviçre, Danimarka ve Türkiye’de kişisel motivasyon ve iş memnuniyetinde bir önceki döneme göre artış olduğu ortaya çıktı.

Avrupa’da İş Memnuniyeti Arttı
Çalışanların beklenti, eğilim, hassasiyet ve güvenlerini takip edebilmek için 10 yıldır düzenli olarak gerçekleştirilen Workmonitor raporunun bu yılki ikinci araştırmasında yine önemli bulguların ortaya çıktığını belirten Randstad Türkiye Genel Müdürü Altuğ Yaka, “2012 yılında gerçekleştirdiğimiz bu ikinci araştırmanın sonucuna göre küresel olarak en memnun çalışanların Avrupa olduğu ortaya çıktı. Çalışanların iş memnuniyeti açısından geçen yıla oranla önemli artış yaşayan ülkeleri ise Fransa, İsviçre, Danimarka ve Türkiye oldu. Avrupa dışında Hindistan ve Yeni Zelanda’daki çalışanların memnuniyetinde ise geçen çeyreğe oranla önemli bir artış yaşandığını gözlemledik” açıklamasını yaptı. Rapor sonuçlarına göre Avrupa’daki çalışanların iş memnuniyetinin yanı sıra daha istekli çalıştıklarına da değinen Altuğ Yaka, “Araştırmada özellikle İtalya, Almanya, Lüksemburg ve Türkiye’deki çalışanların motivasyonları hayli yüksek çıktı. Son iki çeyrekteki küresel anlamda çalışanların kişisel motivasyonlarını incelediğimizde bir önceki çeyreğe göre Belçika ve Türkiye’deki çalışanların terfiye daha fazla odaklandıklarını, Avrupa dışında terfi etmeye en istekli çalışanların ise Meksika ve Hindistan’da olduğunu gözlemledik” dedi.

"İnsanı fotoğraflamak" seminerleri devam ediyor

Uzun yıllardır üzerinde çalıştığım fotoğraf projelerinden yola çıkarak hazırladığım “İnsanı Fotoğraflamak” adlı seminer ile Mayıs ayında KASK, Haziran ayında da BUFSAD'da fotoğraf severlerle bir araya geldik.Canon Görsel Akademi desteğiyle, her ay başka bir fotoğraf derneğinde seminer, söyleşi ve gösteri sunumu gerçekleştireceğiz. “İnsanı Fotoğraflamak” başlığı altında dünyanın farklı yerlerinde insan fotoğrafları çekerken iletişim kurma şekillerinden ve farklı yaklaşımlardan bahsediyorum. Ayrıca “İyi makineler iyi fotoğrafı garanti eder mi?” ve “Güvenli depolama-arşivleme” konularında da çeşitli bilgiler veriyorum.

24 Nisan 2012 Salı

Ustalarla İleri Fotoğrafçılık

Ülkemizin önemli fotoğraf derneklerinden biri olan GİFSAD'ın düzenlediği eğitim organizasyonunu için 21 Nisan'da Gaziantep'deydim. "İnsanı fotoğraflamak ve güvenli depolama" konsularında bir sunum yaptım. Umarım katılan herkese faydalı olmuştur. Bu seminer programında emeği geçen herkese teşekkürler...

27 Mart 2012 Salı

Cep telefonu ve bilgisayarsız yapamıyoruz

Intel Tarafından Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 16 ülkede gerçekleştirilen “Mobil Etiket Araştırması”, mobil cihazların hayatımızı nasıl değiştirdiğini ve hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre kullanıcılar her sabah gözlerini cep telefonu veya dizüstü bilgisayarıyla açıyor. Türkler başta olmak üzere tüm kullanıcılar mobil cihazları bir statü sembolü olarak görüyor.
Intel tarafından tüketicilerin mobil cihazlarıyla etkileşimlerini ve mobil cihaz kullanım alışkanlıklarını incelemek amacıyla Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) Bölgesi’nde gerçekleştirilen “Mobil Etiket” adlı araştırma, mobil cihaz kullanıcılarının alışkanlıklarına ışık tuttu. Redshift Research adlı bağımsız araştırma kuruluşuna yaptırılan Mobil Etiket Araştırması, cihazların günlük yaşamımızda kendilerine ne kadar ciddi bir yer edindiğini ve her geçen gün artan önemini ortaya koyuyor. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 16 ülkede 12 bin 761 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, cep telefonu ve dizüstü bilgisayar kullanım alışkanlıklarının yanı sıra, bu cihazların kullanımı ile ilgili en fazla rahatsız olunan noktaları da belirledi. Araştırma 16 ülkede toplumda kabul edilebilir sayılabilecek davranışların değişmeye başladığını, kişilerin tolerans düzeylerinin arttığını ve mobil teknolojilerin kullanımının hızla yaygınlaşmasıyla birlikte yeni davranış kurallarının ortaya çıkma gerekliliği doğduğunu gösterdi.  

5 Mart 2012 Pazartesi

Tüketiciler “aldığım hizmeti değil, telefonumu seviyorum” diyor!

IBM Küresel Telekom Tüketicileri Anketi 2011’e katılan yükselen pazarlardaki tüketicilerin yüzde 35’i önümüzdeki 2-3 yılda cep telefonu harcamalarını artıracaklarını söyleyerek, Telekom şirketlerine fırsat sunmaya devam ediyor. Tüketicilerin hizmet aldıkları kurumlara ilişkin algılarının geliştirilmesi gerektiğini olduğunu ortaya koyan ankette pek çok tüketici yaşadıkları sorunlarla ilgili olarak şirketlerle iletişime geçmedikleri belirtiliyor. Öte yandan, “Kötü deneyimlerimi aile ve arkadaşlarımla paylaşıyorum” diyen dünyadaki tüketici oranıysa yüzde 77.
IBM Küresel İş Değerleri Enstitüsü’nün 24 gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede 13.000’e yakın tüketiciyle konuşarak gerçekleştirdiği IBM Küresel Telekom Tüketicileri Anketi’2011’in (New Views From The 2011 IBM Global Telecommunications Consumer Survey) sonuçlarını bu hafta duyurdu. Anket, günümüzde Telekom hizmet sağlayıcılarının içinde bulundukları küresel pazarı şekillendiren unsurun bilgili, bağlantılı ve talepkar tüketici kitlesi olduğunu ortaya koyuyor. Daha fazla bilgi kanalının açılmasıyla bu tüketici kitlesinin beklentileri artarken, sadakat seviyelerin düşüşe geçtiğini ortaya koyan anketin bir başka değerli bulgusu ise yaygın olarak dünya çapında kabul gören “aldığım hizmeti değil, telefonumu seviyorum” biçimindeki tüketici tutumu.

4 Ustaya "Büyük Ödül"

Kültür ve Turizm Bakanlığınca her yıl verilen “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” bu yıl fotoğraf sanatçılarına ayrıldı. Büyük ödüle layık görülen Ara Güler, Sıtkı Fırat, Prof. Sabit Kalfagil ve İzzet Keribar Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde yapılan törende bir araya geldi. Bu ödül törenini izlemek için ben de oradaydım. 18 yıldır profesyonel olarak fotoğraf camiasının içindeyim. Fotoğraf alanında bugüne kadar böyle güzel, görkemli ve anlamlı çok az etkinlik izlemişimdir. Bu ödül töreninin bir diğer etkisi ise basında çıkan haberler, yorumlar ve paylaşımlar oldu. Böylece fotoğraf sanatı belki kısa bir süre de olsa en ön saflarda yerini aldı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kültür Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve çok sayıda davetlinin katıldığı ödül töreni sırasında keyifli anlar da yaşandı. Başbakan önce Ara Güler’in daha sonra da 4 usta fotoğrafçının fotoğraflarını çekti. Oldukça keyifli olduğu gözlenen ve fotoğraf çekerken salondan büyük alkış alan Başbakan Erdoğan, "Sizin fotoğraflarınız sizin kareleriniz bu ülkede ırkçılığa ayrımcılığa nefrete karşı verilmiş en iyi yanıttır. Bu ülkede hiç kimsenin bir başkasını ötekileştirme bir başkasının Türkiye sevgisini sorgulama hakkı yoktur, buna haddi de yoktur. Bu toprakların özünde ırkçılık yok ruhunda ötekileştirme yok. Bu topraklarda ırkçılığında, ötekileştirmenin de nefretin de yeşermesine yeşertilmesine asla izin vermeyiz, müsamaha göstermeyiz” dedi.
Prof. Sabit Kalfagil, Ara Güler, Sıtkı Fırat ve İzzet Keribar
Fotoğraf: Recep Tayyip Erdoğan

20 Şubat 2012 Pazartesi

Kablosuz ağın kapsama alanında anten etkisi

Kablosuz ağ kullanıcıları için en önemli konulardan biri, kullandıkları modemlerin kapsama alanın ne kadar geniş olduğu…  Tabii ki her kablosuz ağ kullanıcısı Wi-Fi cihazı alırken maksimum kapasiteye ulaşmak istiyor. Kablosuz cihazın anteni ne kadar büyükse sinyal gücü ve kapsama alanının o kadar güçlü olacağına inanılıyor. Oysa radyo dalgaları kullanarak çalışan tüm cihazlarda olduğu gibi kablosuz ağ cihazlarında da yasal sınırlamalar var. Bu sınırlamaların üzerine çıkmak sağlık açısından tehlikeli olabiliyor. 
 
Bir kablosuz ağ (Wi-Fi) cihazının yayın gücü, ERIP (Effective Isotropic Radiated Power – Etkin Yayın Gücü) olarak ifade ediliyor. Bu tanım, cihazın gücü ile anten kazancının toplamına eşit. Dolayısıyla cihazın EIRP değeri ne kadar yüksekse yayın gücü de o kadar yüksek oluyor. Ev ya da işyeri gibi kapalı ortamlarda kullanılan ve 2.4 GHz bandında çalışan Wi-Fi cihazlar için EIRP değeri yasal olarak en fazla 20dBm(100mW) olabiliyor. 5 GHz bandında ise bu sınır, 23dBm (200mW) olarak belirlenmiş durumda.  Bu değerlerin üzerindeki kullanımlar Avrupa Birliği Direktiflerince yasaklanmış olmakla birlikte Dünya Sağlık Örgütü tarafından da tavsiye edilmiyor.

Büyük Anten Daha Fazla Kapsama Alanı Anlamına Gelmiyor
Peki, daha büyük ya da daha yüksek kazançlı antene sahip modemlerin kapsama alanı daha mı geniş? Aslında büyük veya küçük antenli cihazların yayın gücü arasında bir fark yok. Büyük antene sahip cihazların anten kazancı yüksek olmakla birlikte cihaz gücü düşük kalıyor. Çünkü yasal düzenlemeler çerçevesinde bir cihazın anteni ne kadar büyük olursa olsun toplamda yapabileceği radyo dalgasının gücü sınırlı… Örneğin, büyük antenli bir modemin anten kazancı 5dBi ise cihazın gücü de 15dBm olabiliyor. Buna karşılık, nispeten daha küçük 2dBi kazançlı anteni olan bir modemin cihaz gücü 18dBm ile maksimum yayın kapasitesine ulaşıyor.  

Tıpkı cep telefonlarında ilk dönemlerde yer alan büyük antenlerin zamanla kısalması ve artık anten gücünün tamamen cihazların içine gömülmesi gibi, kablosuz ağ cihazlarında da daha küçük antenli veya antensiz modeller öne çıkmaya başladı. Bu cihazlarda, cihazın gücü artırılmış olduğu için anten kazancının önemli bir etkisi olmuyor. Dolayısıyla daha büyük ya da daha yüksek kazançlı antenlere sahip Wi-Fi cihazlarının daha geniş kapsama alanına sahip olduğu inancı da gerçeği yansıtmıyor.

10 Şubat 2012 Cuma

Ferrari Hastalığı

Başlığa bakıp da sakın bunun gerçek bir sağlık sorunu olduğunu düşünmeyin. Esasında ileri boyutlarda sağlık sorunu da olabilir, o ayrı…
Peki, nedir bu Ferrari Hastalığı”?
Bu başlık yerine belki, Apple Hastalığı, Nike Hastalığı ya da Leica Hastalığı da diyebilirdim. Ama Ferrari’yi seçtim. Çünkü bu hastalığın ona daha çok yakıştığını düşünüyorum. Geçenlerde bir basın bülteni geldi. “Ferrari’nin arkadan itişli ve orta-arka motorlu spor otomobil serisinin evrimini simgeleyen yeni modeli Ferrari 458 Italia modelinin katlanabilir metal tavanlı versiyonu olan Ferrari 458 Spider, yeni yıl itibariyle ülkemizde de satışa sunuldu” deniyordu. 540 bin Euro’dan başlayan anahtar teslim satış fiyatıyla dikkat çeken Ferrari 458 Spider’dan 7 adet sipariş alan firma, ilk müşterilerine araçlarını teslim etmeye başlamış bile…
1430 kg’lik boş ağırlığa sahip olan Ferrari 458 Spider, 570 HP güç ve 540 Nm tork üreten V8 motoru ve çift kavramalı, direksiyon üzerinden vites değiştirme imkânı sunan F1 tipi şanzımanıyla sıra dışı performans verilerine imza atan ve 0-100 km/s hızlanması 3.4 saniyenin altında olan Ferrari 458, 320 km/s’lik son hız değerine sahip.

Yukarıda yazdığım teknik değerler size hiçbir şey ifade etmiyorsa bile, yolda gördüğünüz kırmızı bir Ferrari her şeyi anlatıyordur diye düşünüyorum. Arabalarla hiç işiniz olmasa bile Ferrari adı ayrı bir heyecandır. Hele bir de arabalara meraklı biriyle karşılaşırsanız size saatlerce Ferrari modellerini bile anlatabilir. Pek çok kişinin rüyalarını süsler, kırmızı bir Ferrari. Üretimi, tasarımı ve her detayıyla bunu fazlasıyla hak eder. En azından bir kere binebilmek, varsın bir 10 dakika kullanmak… Tabi gerçek dünyada bu hayali gerçeğe dönüştürmek, en azından bir Ferrari’ye o kadar para ödemeyebilmek herkesin harcı değil. Oysaki bilgisayar oyunlarında bir Ferrari kullanmak hiç de zor değil. Formula 1 yarışlarında Ferrari takımını desteklemek, Ferrari logolu bir şapkaya sahip olmak da öyle…
Bu yazıyı yazarken biraz internete bakındım ve Ferrari logosu ile süslenmiş onlarca teknolojik alet, yüzlerce hatıra eşyası gibi ürünlerin olduğunu gördüm. Bunlardan bazılarını pek çok yerde görmüş olabilirsiniz. Mesela, Hasselblad-Ferrari işbirliği ile sınırlı sayıda üretilen orta format fotoğraf makinesi, yine Ferrari ile işbirliğinden doğan bir notebook, ayakkabı, şapka, motosiklet kaskı, cep telefonu, saat ya da basit bir kalem. Evet, sadece 10 dolara bile bir Ferrari’ye sahip olabilirsiniz. Kullandığınız kalemin üzerindeki o küçük logo, tasarımındaki bir detay bile sizi heyecanlandırmaya yetebilir. Hatta kim bilir, Ferrari 458 Spider modeline 540 bin Euro ödeyen birisi, 10 dolara aldığınız Ferrari logolu bir kalemi kullanırken sizin kadar mutlu olmayabilir.

25 Ocak 2012 Çarşamba

George Eastman’ın Kodak Hayali

George Eastman 1888 yılında, “siz düğmeye basın, gerisini bize bırakın” sloganıyla, ilk basit fotoğraf makinesini tüketici dünyasına tanıttı. Böyle yaparak, zor ve karmaşık bir işlemi, kullanımı kolay ve herkes tarafından erişilebilir hale getirdi. 
Özellikle son birkaç aydır Kodak’ın iflası ile ilgili pek çok haber görmüş olabilirsiniz. Bu haberlerde eğri doğru pek çok yorum da görebilirsiniz. Ben de bir yazı yazmak istedim, ama bu yazımda “Kodak neden iflas ediyor?” açıklamasını bulamayacaksınız. Sizlere Kodak’ın kurucusu George Eastman’dan bahsedeceğim.

Zor bir hayat mücadelesi
George Eastman’ın Kodak markasını yaratması ve belli bir noktaya getirmesi hiçbir zaman tesadüfler sonucu olmadı. Günümüzün akademik standartlarına göre "özel bir yeteneği olmayan", liseyi yarıda bırakmış biriydi. Fakirdi, ama genç bir adam olarak, dul annesinin ve biri özürlü iki kız kardeşinin geçimini sağlama sorumluluğunu üstlendi. Kariyerine, 14 yaşında bir sigorta şirketinde ofis boy olarak başladı ve daha sonra yerel bir bankada muhasebeci olarak çalıştı. Adı George Eastman'dı ve finansal güçlükleri yenme yeteneği, organizasyon ve yönetim kabiliyeti ve keskin ve yaratıcı zekası, 20'li yaşlarının ortasında başarılı bir işadamı olmasını ve Eastman Kodak Company'yi Amerikan sektörünün ön planına taşımasını sağladı. Ancak çokuluslu bir şirket kurmak ve memleketin en önemli sanayicilerinden biri haline gelmek, kendini adama ve fedakarlık gerektirmekteydi. Bu, kolay değildi.

Eastman 24'üne geldiğinde, Santo Domingo'ya tatile gitme planları yaptı. Bir iş arkadaşı yolculuğu kaydetmesini önerince Eastman, ıslak plaka günlerinde bulunan tam teçhizatlı bir fotoğraf seti satın aldı. Fotoğraf makinesi bir mikrodalga fırın büyüklüğündeydi ve ağır bir tripod gerektiriyordu. Ayrıca, pozlamadan önce cam plakalara emülsiyon sürebilmek ve dolu plakaları banyo edebilmek için bir çadır taşıdı. Çadırda kimyasallar maddeler, sırlı depolar, bir ağır plaka tutucu ve bir sürahi su bulunuyordu. Kendi deyimiyle, tüm teçhizat "bir beygir yükü" kadardı. Fotoğraf çekmek için makineyi nasıl kullanacağını öğrenmek 5 dolara mal oldu.

Eastman, Santo Domingo tatilini yapmadı. Ancak, kendini tamamen fotoğraf işine verdi ve karmaşık işlemleri basitleştirmeye çalıştı. İngiliz dergilerinde, fotoğrafçıların kendi jelatin emülsiyonlarını yaptıklarını okudu. Bu emülsiyonla kaplanan plakalar, kuruduktan sonra hassas kalıyor ve acele etmeye gerek olmadan pozlanabiliyordu. Eastman, bir İngiliz gazetesinden alınan formülü kullanarak jelatin emülsiyon yapmaya başladı. Gündüz bankada çalışıyor, geceleri annesinin mutfağında deney yapıyordu.

İleri görüş
Eastman, üç yıl süren fotoğraf deneylerinden sonra işe yarayan bir formül buldu. 1880 yılına gelindiğinde, sadece bir kuru plaka formülü bulmakla kalmamış aynı zamanda çok sayıda plaka hazırlayan bir makinenin patentini de almıştı. Diğer fotoğrafçılara satmak üzere kuru plaka yapma fırsatını çabuk fark etti.

Eastman, Nisan 1880'de, Rochester'daki State Caddesi'nde bir binanın üçüncü katını kiralayarak satmak üzere kuru plakalar üretmeye başladı. İlk satın aldığı şeylerden biri 125 dolarlık, ikinci el bir motor oldu.

O günleri hatırladığında "Sadece bir beygir gücüne ihtiyacım vardı" demekteydi. "Satın aldığım motor iki beygir gücündeydi, ama belki iş bunu kullanacak kadar büyür diye düşündüm. Denemeye değerdi, dolayısıyla yaptım."

19 Ocak 2012 Perşembe

“Kingston Türkiye ve Fotoğraf Bilgi Merkezi” Fotoğraf Yarışması

Kingston Türkiye ve Fotoğraf Bilgi Merkezi işbirliği ile düzenlenen fotoğraf yarışmasında birbirinden güzel hediyeler sizleri bekliyor.

Siz çektiğiniz en güzel kareleri gönderin, Fotoğraf Bilgi Merkezi editörleri seçsin, Kingston ödüllendirsin!


18 Ocak 2012 Çarşamba

Rauf Denktaş Bir Fotoğraf Gönüllüsüydü

2003 yılının Mayıs ayıydı, Yakın Doğu Üniversitesi’nin üçüncüsünü düzenlediği Uluslararası Fotoğraf Günleri için Kıbrıs’taydık. Daha önceden de kendisi ile fotoğrafla ilgili sohbet etme imkanı bulduğum Rauf Denktaş’tan bir söyleşi yapmak için randevu aldık ve bir Cumartesi sabahı kendisini Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ziyaret ettik.
                Ömer Serkan Bakır, Rauf Denktaş, Şerif Antepli

Benim üzerimde kısa kollu bir gömlek vardı ve o sabah tıraş olamamış, hafif kirli sakalımla biraz da rahatsız olmuştum bu duruma… Kısa bir beklemeden sonra Rauf Denktaş geldi, her zamanki gülümsemesi ve cana yakın haliyle. İlk cümleleri aç mısınız oldu? Sonra “rahat edin çocuklar” diyerek bizi odasına götürdü. Onun da üzerinde mavi kısa kollu bir tişört vardı. Bir iki dakika süren resmiyet havası anında yok oldu. Biraz yorgun gözüküyordu. Gerek iç gerekse de dış siyaset sahnesinde sıkıntılı ve yoğun bir gündem içerisinde bizi kabul etmişti. Bizi kabulünün bir önceki günü Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti ile koşturmalı bir gün yaşadığından bahsetti. Bunun üzerine sohbetimizde siyaset değil, sadece fotoğraftan bahsedeceğiz dediğimde, gülümseyerek “iyi edersiniz” dedi.

Rauf Denktaş: “Öncelikle kendim için fotoğraf çekiyorum”

Fotoğrafla 10 yaşında babasının doğum günü hediyesi olarak aldığı fotoğraf makinesi ile başladığını anlatan Denktaş, daha sonraları pek çok farklı fotoğraf makinesi kullandığından bahsetmişti. 2003 yılında yaptığımız bu söyleşi sırasında da dijital fotoğraf makinelerini merak ettiğini ve tecrübe etmek için bir tane aldığını söylemişti. Dijital fotoğrafçılıkta bilgisayar süreci de işin içine giriyor derken, bunlarla uğraşmanın kendisine zevk verdiğini ve dinlendirdiğini de ekliyordu.

Oldukça esprili bir kişi olan Rauf Denktaş sohbetimizde ilginç pek çok anısını da bizlerle paylaşmıştı. Bunlardan birini kendisi şöyle anlatmıştı: “1977 yılında Makarios’la görüşmemizde izin isteyip fotoğrafını çektim. Çok memnun oldu. Ama dört ay sonra öldü. Aradan yıllar geçti, New York’ta bir toplantıda Vasiliu’yla bir araya geldik. Yine aynı makineyle fotoğrafını çektim ve söz arasında dedim ki: “Bu makineyle Makarios’un fotoğrafını çekmiştim, 4 ay sonra öldü.” Ben bunu söyledikten sonra Vasiliu şok oldu, çok bozuldu. Ama ben bunu kötü anlamda söylememiştim. “Makinede bir hikmet yok, adamın öleceği varmış, öldü” dedim. Bunun üzerine güldü. Ama eminim ki o dört ayı zor geçirdi.”

Devlet adamlığı, renkli, alçak gönüllü kişiliği ve yaşadığı en zor süreçlerde bile karamsarlığa kapılmaması ile örnek bir kişilik olan Rauf Denktaş, bir fotoğraf gönüllüsü olarak da her zaman hatırlanacaktır.

15 Ocak 2012 Pazar

"İstanbul'un 100 Koleksiyoneri" kitabı için aHaber'deydik

Geçtiğimiz Cumartesi günü "İstanbul'un 100 Koleksiyoneri" kitabını anlatmak için aHaber'de yayınlanan Yaşasın Haftasonu programına Şerif Antepli ile beraber konuk olduk. Programda kitabımızdan, koleksiyonlardan, koleksiyon kültüründen ve kendi koleksiyonlarımızdan bahsettik.

Programın tamamını bu linkten izleyebilirsiniz: http://www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/yasasin-haftasonu--14012012

11 Ocak 2012 Çarşamba

iPhone ile fotoğraf çekiminin kamera arkası

Cep telefonu ile fotoğraf çekiyor musunuz? Peki, iPhone ile çekilen fotoğraflar için ne diyorsunuz? Fotoğraf Bilgi Merkezi olarak geçtiğimiz günlerde farklı bir test çalışması yaptık. iPhone’dan Dijital Back’e kadar 9 farklı fotoğraf makinesi ile uzun bir fotoğraf çekimi gerçekleştirdik. Bu çekimlerin sonuçlarını çok kısa bir süre sonra paylaşacağız. Ama önce iPhone ile yapılan çekimin kısa kamera arkası…
Mekan: P Blok http://www.pblok.com/ - Fethi İzan

Üç Aynasız Model Hakkında...

Arka arkaya çıkan aynasız fotoğraf makinesi modellerinden ülkemizde de satılan üç popüler model… Sony NEX-C3, Panasonic GX1 ve Nikon J1'i uzunca bir süre kullanma imkanım oldu.Bu üç modelinde objektifi değişebiliyor. Çözünürlük değerlerine bakıldığı zaman C3 ve GX1 modelleri 16 milyon piksellik değerleri ile J1’e göre önde görünüyor. Sensör boyutlarında da durum çok farklı değil. Sony APS-C formatında, Panasonic Four Thirds formatında, Nikon’un kullandığı CX formata göre çok daha büyük sensör kullanıyorlar. Ama sadece sensör boyutlarına göre karar vermeye kalkmayın sakın!
Öncelikle şunu söylemek gerek, bu üç modelde kompakt fotoğraf makinelerine göre çok daha kaliteli sonuçlar veriyor. Aynasız fotoğraf makinelerini konumlandırırken, kompakt makineler ile DSLR’ler arasında bir yere koyabiliriz. Bu makinelerden en yeni olanı Nikon J1. Nikon bu pazarı daha fazla uzaktan seyretmeyeceği biliniyordu. Bu ilk aynasız modeli J1 ile farklı bir ürün ortaya çıkardı. Gövde tasarımı ve kullandığı renk seçenekleri ile özellikle bayanların ve gençlerin ilgisini çekecek gibi görünüyor.

Panasonic G ve GF serileri ile uzun süredir aynasız fotoğraf makinesi pazarında boy gösteriyor. Panasonic’in DSLR makinesi olmadığından bu alanda diğer markalara göre çok daha iddialı olduğu söylenebilir. GX1 modeli ile yeni bir sınıf daha yaratmış gibi görünüyor. GX1 tıpkı GF serisinde olduğu gibi vizörsüz bir tasarıma sahip. Yine bu seride yeni “power zoom” objektif serisinin de ilk ürününü duyurdu. GX1’in gövde yapısı kesinlikle GF serisinden daha sağlam ve özellikle profesyonelleri tavlayabilecek cinsten. Ama bir sadece hatıra fotoğrafları çeken bir bayana sorarsanız kesinlikle sevmeyecektir.

Sony, NEX serisi ile dikkatleri üzerine çekmeyi seviyor. 2011 sonlarına doğru duyurduğu C3 modeli NEX-5N ve NEX-7 duyurulduğu için biraz arada kaldı gibi… Makine gövdesi ile ilgili birçok şey söylenebilir, ancak sonuç görüntü kalitesi oldukça iyi.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Canon PowerShot G1 X’i Tanıttı

Aynasız fotoğraf makinesi pazarındaki oyuncuların her geçen gün arttığı şu günlerde Nikon’un 1 Serisinden sonra Canon’un yapacağı hamle merakla bekleniyordu. Ancak Canon beklentilerin aksine aynasız bir fotoğraf makinesi yerine G12 modelinin gelişmiş bir versiyonunu duyurdu. Dış görüntüsü olarak G12 modeline çok benzeyen G1 X’in ilk bakışta büyük boy sensör yapısı dikkat çekiyor. 18.7x14mm boyutlarında CMOS sensör kullanan G1 X, 14.3 milyon piksel çözünürlüğe sahip. Micro Four Thirds sensörden daha büyük bir yapıya sahip bu sensör, APS-C boyutuna oldukça yakın.
Oldukça kaliteli ve sarsıntı önleyici (IS) sistem barındıran 4x (28-112mm) optik zoom sunan G1 X’in en fazla diyafram açıklığı ise f2.8-f5.8. DIGIC 5 görüntü işlemci, hızlı AF, ISO 100-12800 arası duyarlık, oynar 3 inç 920.000 piksel LCD, güçlü dahili flaş, Full HD (24fps) video kayıt, 534 gram ağırlık G1 X’in ilk söylenebilecek özellikleri arasında.

Peki, Canon neden aynasız fotoğraf makinesi yapmadı?
Aynasız fotoğraf makineleri üzerine blogumda ve www.fotografbilgimerkezi.com sitemizde epeyce yazı yazdık. Bugüne kadar Olympus, Panasonic, Samsung, Sony, Pentax ve en son olarak da Nikon bu pazardaki yerini aldı. Panasonic ve Sony ise aynasız fotoğraf makineleri pazarını geliştirmek için ciddi araştırmalar yapıyor.
Peki, Canon ne bekliyor? diye düşünebilirsiniz. Bunun birkaç sebebi olabilir. Ama öncelikle bilinmesi gereken Canon’un aynasız fotoğraf makinesi yapamadığı ya da bu işi beceremeyeceği olmamalıdır. Ticari olarak bakıldığında bu konu ciddi riskleri de beraberinde getiren önemli bir karar olarak Canon’un karşısına çıkmış olabilir. Şu anda DSLR pazarında en önemli iki oyuncudan biri olan Canon, şu anda biraz daha veri toplamak ve pazarın ticari gelişimini izlemek istiyor olabilir. Bana kalırsa hiç kimse Canon’un aynasız fotoğraf makinesi pazarına hiçbir zaman girmeyeceğini söyleyemez. Bu bir süreçtir… Ticari olarak bu pazardan ne kadar kazanılacağı, diğer ürün gruplarından eksilecek paylar, üretim maliyetleri gibi daha onlarca ciddi konu firmaların önüne çıkmaktadır.
Bir diğer bakış açısı ise, aynasız fotoğraf makineleri pazarının bir moda olarak görülmesidir. Yani bir süre sonra aynasız fotoğraf makineleri rafa kalkabilir diye düşünenler olabilir. Bunu ne sağlar derseniz, bu makinelerin performansına hızla erişecek olan kompakt makineler ve fiyatları daha da düşecek olan DSLR’ler…
Kısaca, Canon şimdilik bu pazara girmemiş gibi görünebilir. Ancak teknolojik ve ticari gelişmeler firmaların kararlarını hızla değiştirebilir diye düşünüyorum.