Bir geziye çıkmadan önce mutlaka bir gezi planı yapılması gerektiğine inanırım. Hatta gezi planlarını abarttığımı bile söyleyenler olur. Ancak bu sefer New York için biraz daha rahat bir plan yapalım istedim ve fazla detaya girmekten kaçındım. Yani saat saat bir plan yapmadım.
Uzak bir ülkeye gideceğiniz zaman öncelikle en büyük sorun oraya nasıl gideceğiniz olur. Eğer fazla macera sevmiyorsanız ve tabi aylarca vaktiniz yoksa uçakla gideceğiniz kesin! Ancak hangi havayolunu kullanacağınız, aktarmalı mı, yoksa direkt mi uçacağınız aklınızı karıştırabilir. Ben uzun uçuşların çoğunu THY ile ve aktarmasız yapmaya çalışıyorum. Diğer havayolu şirketlerine göre THY’nin bariz bir biçimde, gerek uçuş konforu ve gerekse de diğer alanlarda bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Bu sefer de THY ile İstanbul – New York – İstanbul uçak biletlerini yaklaşık 1 ay önce aldık. Uçak biletlerini ne kadar önce alırsanız o kadar az para ödersiniz. Eğer planlı bir seyahatiniz varsa bunu aylar öncesinden de gerçekleştirebilirsiniz.
Konaklama ve otel rezervasyonları New York için biraz sıkıcı olabilir. Sıkıcı olan yanı ise, fiyatların Avrupa ülkelerinden bir hayli pahalı, standartların ise biraz daha düşük olmasından kaynaklanıyor. Yoksa başka bir sorun yok. Gecelik fiyatlar kişi başı veriliyor ve çoğunda kahvaltı fiyata dahil değil. Benim böyle bir sorunum olmadı. Çünkü sevgili arkadaşlarım Mahmut ve Yonca’nın New Jersey’deki evlerinde misafir oldum. En güzel yanı da henüz 7 aylık olan çocukları Osman’ı görebilmem oldu. Tekrar teşekkürler çocuklar…
Yazımın başında detaylı bir plan yapmadım dedim. Ancak New York ile ilgili birçok gezi yazısında bunun tam tersi söylenir. “Vaktinizi boşa geçirmeyin, detaylı bir plan yapın!” denir. Tabi bu kalacağınız süre ile de ilgili. Yani bir haftalık seyahatinizde başka, 2-3 haftalık seyahatinizde başka başka programlar yapabilirsiniz. Bizim zamanımız 1 hafta ile sınırlıydı. 6 sene önce New York’ta biraz vakit geçirdiğim için ilk defa gittiğim bir şehirden farklı olarak birçok konuda bilgi sahibiydim. Durum böyle olunca şehirdeki görülmesi gereken yerlerin basit bir listesinin dökümünü alıp düştüm yollara…
28 Nisan 2010 Çarşamba
Panasonic Lumix DMC-GF1’i New York’ta Test Ettik
Dijital fotoğraf makineleri ile uzun süreli inceleme ve gezi yazısı serimize bu sayı Panasonic Lumix DMC-GF1 ile devam ediyoruz. Bu sefer ki durağımız New York…
Panasonic Lumix DMC-GF1, dahili flaşa sahip, Micro Four Thirds sistemini destekleyen değişebilir objektifli özel bir fotoğraf makinesi. Panasonic “Lumix G Micro System” serisinin bir üyesi olan GF1 gelişmiş özellikleri, yüksek performansı ve kompakt yapısı ile dikkat çekiyor.
Uzun süredir profesyonel fotoğrafçıların kafa yordukları bir konu var. Kilolarca ağırlıktaki fotoğraf çantasını nasıl hafifletebileceklerini düşünüyorlar. Bu konuda, Micro Four Thirds sistemi çıkana kadar kompakt bazı modellerin işimize yarayabileceğini düşünüyordum. Kişisel olarak DSLR bir makine ve birçok objektifle fotoğraf çekmeye çıkan biri olarak fotoğraf çantamın ağırlığı özellikle uzun yürüyüşlerde dayanılmaz olabiliyor. Gün sonunda ise artık fotoğraf çekme hali keyifli bir iş olmaktan çıkıp eziyet olmaya başlıyor. Biraz önce dediğim gibi acaba yanıma sadece profesyonel kompakt modellerden birini alıp fotoğraf çekebilir miyim diye düşündüğümde ise sonuç pek tatmin edici sayılmazdı. Tamam, bir iki markanın 2-3 farklı kompakt modeli profesyonel fotoğrafçıların en çok ilgi gösterdiği makineler arasında sayılabilir. Ama Micro Four Thirds sisteminin size kazandıracağı avantajları gördükten sonra bakış açınızın değişeceğine inanıyorum.
Bazı DSLR fotoğraf makineleri için kompakt boyutlu ve hafif gibi ifadeler kullanılır. Eğer DSLR bir makine kullanıcısı iseniz elinize GF1’i aldığınızda gerçek kompakt bir makinenin ne demek olduğunu bir kez daha anlayacaksınız! Bizde bu sefer ki durağımız New York’ta Panasonic Lumix DMC-GF1 ile uzunca bir test çalışması yapmaya karar verdik. Elimizdeki DSLR makineleri bırakıp, sadece GF1’i ve iki objektifini yanımıza alıp başladık New York sokaklarında gezmeye. GF1 ve iki objektif (20mm ve 14-42mm) için çanta taşımaya bile gerek kalmadı. Bir objektifi cebime makineyi de boynuma asarak çok rahat ettim. İnanın makinenin boynumda olduğunu çoğu zaman unutup etrafımda çanta aradım. İlk günler New York bize sıcak yüzünü göstermedi ve uzun süren yağmur altında dolaşmak zorunda kaldık. Normalde DSLR bir makineyi montunuzun içerisinde saklamak pek kolay olmaz. Kompakt bir yapısı olduğu için GF1 ile hem hızlı hareket edebildim hem de makineyi yağmurdan korumak hiç de zor olmadı.
Panasonic Lumix DMC-GF1, dahili flaşa sahip, Micro Four Thirds sistemini destekleyen değişebilir objektifli özel bir fotoğraf makinesi. Panasonic “Lumix G Micro System” serisinin bir üyesi olan GF1 gelişmiş özellikleri, yüksek performansı ve kompakt yapısı ile dikkat çekiyor.
Uzun süredir profesyonel fotoğrafçıların kafa yordukları bir konu var. Kilolarca ağırlıktaki fotoğraf çantasını nasıl hafifletebileceklerini düşünüyorlar. Bu konuda, Micro Four Thirds sistemi çıkana kadar kompakt bazı modellerin işimize yarayabileceğini düşünüyordum. Kişisel olarak DSLR bir makine ve birçok objektifle fotoğraf çekmeye çıkan biri olarak fotoğraf çantamın ağırlığı özellikle uzun yürüyüşlerde dayanılmaz olabiliyor. Gün sonunda ise artık fotoğraf çekme hali keyifli bir iş olmaktan çıkıp eziyet olmaya başlıyor. Biraz önce dediğim gibi acaba yanıma sadece profesyonel kompakt modellerden birini alıp fotoğraf çekebilir miyim diye düşündüğümde ise sonuç pek tatmin edici sayılmazdı. Tamam, bir iki markanın 2-3 farklı kompakt modeli profesyonel fotoğrafçıların en çok ilgi gösterdiği makineler arasında sayılabilir. Ama Micro Four Thirds sisteminin size kazandıracağı avantajları gördükten sonra bakış açınızın değişeceğine inanıyorum.
Bazı DSLR fotoğraf makineleri için kompakt boyutlu ve hafif gibi ifadeler kullanılır. Eğer DSLR bir makine kullanıcısı iseniz elinize GF1’i aldığınızda gerçek kompakt bir makinenin ne demek olduğunu bir kez daha anlayacaksınız! Bizde bu sefer ki durağımız New York’ta Panasonic Lumix DMC-GF1 ile uzunca bir test çalışması yapmaya karar verdik. Elimizdeki DSLR makineleri bırakıp, sadece GF1’i ve iki objektifini yanımıza alıp başladık New York sokaklarında gezmeye. GF1 ve iki objektif (20mm ve 14-42mm) için çanta taşımaya bile gerek kalmadı. Bir objektifi cebime makineyi de boynuma asarak çok rahat ettim. İnanın makinenin boynumda olduğunu çoğu zaman unutup etrafımda çanta aradım. İlk günler New York bize sıcak yüzünü göstermedi ve uzun süren yağmur altında dolaşmak zorunda kaldık. Normalde DSLR bir makineyi montunuzun içerisinde saklamak pek kolay olmaz. Kompakt bir yapısı olduğu için GF1 ile hem hızlı hareket edebildim hem de makineyi yağmurdan korumak hiç de zor olmadı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)