Geçtiğimiz günlerde posta kutuma bir mail düştü. “Hasta Bina Sendromu” başlığını gördüğümde sanki mail, bina dış cephe kaplaması ve ısı yalıtımı gibi bir şeylerden bahsediyormuş hissine kapılmıştım ki yazının ilerleyen satırlarında neyi kastettiklerini anladım.
“Hasta Bina Sendromu” tanımını ilk kez duyduysanız bir de bunları dinleyin! Sekreter sendromu, yazar krampı, şehir bronşiti, gürültü sağırlığı türünden bir yığın yeni hastalık literatüre ekleniyor. Yoğun iş temposu ve şehir stresi içerisinde yaşadığımız, sağlıksız beslenme, sırt ve boyun ağrıları, omurga bozuklukları, göz hastalıkları, alerjiler, kolesterol gibi şeylerden bahsetmiyorum bile…
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz hasta bina sendromunun sağlığımıza etkileriyle ilgili bazı açıklamalarda bulunuyor.
Hasta Bina Sendromu nedir?
Çarpık kentleşmenin ve yoğun bina yığınlarının, sağlıksız ranta dayalı iş merkezlerinin sonuçları sadece bozuk şehirleşme ve trafik keşmekeşi değil tabi. Olayın sosyal boyutlarından daha ciddi sağlık sorunları da var. Bir örnekle açıklamak gerekirse Amerikan NBC televizyonu, yeni bir binaya taşınmış ve bina son derece modern ve en yeni teknolojik sistemlerle donatılmıştır. Bina öyle bir bina ki, bir gelen hayran birde gelmeyen! Ancak bu binada bir sorun vardır. Hemen herkes günün sonuna doğru halsizleşmekte ve bitkin bir vaziyette işini bitirmektedir. Ayrıca çalışanlarda baş ağrısı ve baş dönmesi almış başını gitmiştir. Hafta sonuna doğru şikayetler daha da yoğunlaşmaktadır. Sonunda proplemin binadan kaynaklandığı anlaşılır. Binanın havalandırma sistemi yetersiz olduğundan mevcut elektronik cihazların meydana getirdiği manyetik yorgunluk bina da çalışanların performanslarını etkilemekte ve verim düşmektedir. Sonunda burda çalışan insanların yarısı başka bir binaya nakledilir ve olay çözümlenir.
Nelere dikkat edilmeli?
Çok katlı iş merkezlerinde, binlerce elektronik cihaz ve sistemle donatılmış plazalarda, odaklanma ve konsantrasyon yetersizliklerinin olması kaçınılmazdır. Böyle mekanlarda çalışanlardan tam bir performans beklenmesi hayaldir. Çalışan verimliliği için, her ofiste bir çalışanın olması ve odaların da yeterli genişlikte olması elzem bir durumdur. Ayrıca çalışanların etrafında gereksiz elektronik cihazların da bulunmaması lazımdır. Mevcut elektronik cihazların iyi yalıtılmış odalarda olması ve bağlantıların network sistemleri ile ofislere dağıtılması en tercih edilen yol olmalıdır. Örneğin faks ve yazıcıların her odada bulunması yerine, bunların tek bir odada toplanması ve buraya ancak gerektiğinde girilmesi önemlidir. Kullanılan monitörler mümkün olan en düşük radyasyonlu cihazlar olmalıdır. Bilgisayar kasaları gürültüsüz çalışmalı ve yalıtımı üst düzey olmalıdır. Ofislerde gerekli sayıda telefon bulundurmalı, telefon kargaşasından ve kalabalıklığından uzak durulmalıdır.
Sonuç itibariyle, insanları devasa binalarda, plazalarda küçük küçük havasız odalarda çalışmaya mahkum etmek verimliliğin düşmesine yol açar. Plazalarda, şehrimizde birçok örneği olan yoğun iş merkezlerinde gördüğümüz “hasta bina sendromunun” belirtileri sadece halsizlik ve bitkinlik değil tabi. Baş ağrısı, baş dönmesi, anksiyete, uyku bozuklukları, zihinsel konsantrasyon bozuklukları, unutkanlık, göz ve cilt irritasyonları, farenjit, larenjit ve burun kanaması da sıkça rastlanan şikayetlerdir. Belirtilerin hepsinin ortak özelliği çalışma ortamından bir kaç günlüğüne uzaklaşınca şikayetlerin düzeliyor olmasıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder