30 Temmuz 2010 Cuma

3D Dünyasında Bir İlk

Bir süredir üç boyutlu teknolojinin hayatımıza getirdiği yenilikleri ve bir dizi yeni ürünü biraz temkinli, dikkatli, ama heyecanlı bir şekilde takip ediyoruz. Şu anda 3D televizyonlar, Blu-Ray oynatıcılar ve özel gözlükler pek çok yerde karşımıza çıkanlar... Kısa bir süre sonra ise 3D oyunlar ve yine birbirinden ilginç aksesuarlar raflarda yerini alacak. Tüm bu yenilikleri övenler, hayatımıza getireceği artıları her fırsatta dile getirenler olduğu gibi, 3D furyasının pek tutmayacağını, çıkan ürünlerin bir süre sonra kullanılmaz hale geleceğini ve tüm bu teknolojiye harcanan paranın ölü bir yatırım olacağını söyleyenlerin sayısı da hiç az değil.

Bildiğiniz gibi insan gözü gerçek hayatta dünyayı 3D (3 Boyutlu) görür, yani cisimler arasındaki derinlik farkını algılayabilir. Buna karşı fotoğraf kartına basılan görüntüde bu derinliği algılamak gerçek hayattaki gibi mümkün değildir. Fotoğraf baskıları 2D (2 Boyutlu)’dir. Fotoğrafın keşfinin hemen sonrasında insanlar gözleri ile algıladıkları bu derinliği fotoğrafta da elde etmek istemiştir. İşte bu noktadan itibaren önceleri fotoğraf daha sonra da sinema filmlerinde elde edilmeye çalışılan şey, esasında sadece gözümüzle gördüğümüz bir görüntü elde etmeye çalışmaktır.
Stereo görüntünün tanımını ilk defa M.Ö. 280 yılında Euclid (Oklit) yapmıştır. 1584’de Leonardo da Vinci insan gözünün derinliği algılaması ile ilgili genişçe araştırmalar yapmış, bunun sonucunda sanatçının çizimlerinde, zamanındaki sanatçılara göre çok ileri seviyede gölgeleme doku alan derinliği, sonuç olarak da daha gerçekçi 3D gerçekçilik izlenmektedir.
Giovanni Battista della Porta 1600 yılında ilk defa Euclid’in açıklamalarından da yararlanarak insan gözünün nasıl 3D görebildiğinin mekaniğini açıkladı. Bu çalışmanın hemen ardından 1611 yılında Kepler’in “Dioptrice” yayınında, insan gözünün stereo görebilmesinin geniş teorik açıklaması yayınlandı.
1851 yılında İngiltere kraliçesi Victoria’nın Londra’daki bir fuarı ziyareti esnasında izlediği 3D fotoğrafların yarattığı ilgi ardından 3D fotoğrafçılık varlıklı aileler arasında ve eğlence dünyasında çok popüler bir hale geldi. Sinema filminin icadına kadar da popülerliğini korudu.
İskoçyalı bilim adamı Sir David Brewsterin 1849 yılında icat ettiği Brewster Stereoskopu daha sonraki yıllarda yapılacak tüm stereoskoplar için zemin oluşturduğu gibi, stereo fotoğrafların seri halde üretilebilmesini de sağladı.
1939’da William Gruber, Kodak’ın yeni icat ettiği 35mm filmini kullanarak elde ettiği 3D görüntüyle View-Master firmasının doğuşuna sebep oldu. Bu ürün ilk defa 1940’li yıllarda piyasaya sürüldü ve her halde girmediği ev de kalmadı.
Bu tarihten sonra pek çok cihaz satışa sunuldu ve tabi sinema filmleri ilgi odağı oldu, geniş kitleler tarafından kabul gördü.
Günümüzde ise açıklanan son yeni ürün, dünyanın ilk 3D tüketici video kamerası oldu. Panasonic tarafından çıkarılan 3D kamera, geçtiğimiz haftalarda İsveç’in Stockholm kentinde düzenlenen Panasonic Dijital Görüntüleme Semineri’nde tanıtıldı. Bu yeni kamera ile artık isteyen herkes kolayca 3D videolar çekebilir, özel ve keyifli anlarını 3 boyutlu olarak kaydedebilir hale geldi. 3D ürünlerin ve özellikle 3D televizyonların yayılması için önemli bir ürün olan bu tüketici kamerası ülkemizde de Ekim ayı gibi satışa sunulacak.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Dijital Ayak İzinize Dikkat!

İnternette gezinip çeşitli siteleri ziyaret ediyorsunuz. İster istemez, ziyaret ettiğiniz her sitede de dijital ayak izlerinizi bırakıyorsunuz. Dijital ayak izleriniz yüzünden sizden sonra bilgisayarınızın başına geçen sevgiliniz veya arkadaşınız sizin hangi siteleri ziyaret ettiğinizi ve internette ne yaptığınızı kolaylıkla görebiliyor. Bundan kurtulmak istiyorsunuz ama düzenli olarak bilgisayarınızdaki “Sil” komutunu kullanıp ayak izi, dosya veya klasörleri silmek dışında bir işlem yapamıyorsunuz...
İyi de, “Sil” komutu, gezdiğiniz sitelerde bıraktığınız iz veya dosyaları fiziksel olarak sabit disk ya da hafızadan tam olarak temizleyemiyor ki! Bunlardan sonsuza dek kurtulmak istiyorsanız, kullandığınız işletim sisteminin karmaşık yapısını anlayıp, size doğru, net ve kalıcı çözümler sunan yazılıma ihtiyacınız var demektir.

Anti-virüs yazılım geliştirici firması Kaspersky Lab uzmanları, özel hayatınızın sadece size özel kalması gerektiğini dikkate alarak, Kaspersky PURE yazılımını üretti. Kaspersky Lab, yazılım esaslı dosya yok etme kutusu ve sahip olduğu son derece karmaşık tam yedi kalıcı veri silme algoritma özelliğiyle diğerlerinden ayrılıyor. Bu özellik sayesinde sileceğiniz dosya, dijital ayak izi veya klasörler bir daha karşınıza hiç çıkmayacak şekilde sonsuza kadar silinip gidiyor.
Peki bu nasıl oluyor? Birincisi; yazılım esaslı kalıcı silme yöntemleri, silinecek verileri içeren hafıza kümelerinin üzerine yapılan çoklu yazmalara dayanıyor. En basit ve hızlı algoritma, silinecek verilerin iki giriş kullanılarak yazılmasını içeriyor. Kaspersky PURE, yedi kez silerek verilerin üstüne yazan Alman standardı VSITR’yi kullanıyor. İşletim sisteminin sağladığı olağan araçlar, verileri güvenli ve kalıcı bir şekilde silemiyor. Bu yüzden PURE, kullanıcının ihtiyaçlarını karşılayabilen en iyi araçlarla donatıldı. Kaspersky PURE’ün dosya yok etme kutusu, güvenli bir şekilde verileri silme, kaynak kıtlığı yaşamadan hızlı ve basit bir yapılandırma sunuyor... Böylelikle sizden sonra bilgisayarınızın başına geçen sevgiliniz veya arkadaşınız sizin özel hayatınızdan ancak sizin izin verdiğiniz kadar haberdar olabiliyor. Kaspersky PURE ile özel hayatınız sadece size özel kalıyor.

16 Temmuz 2010 Cuma

Fotoritim'de...

İnternet ortamında yayın yapan e-dergi Fotoritim'de benimle yapılan bir röportajı paylaşmak istedim.
http://www.fotoritim.com/yazi/omer-serkan-bakir-ile-roportaj