1980’li yılların henüz başında sokaklarda park etmiş arabalar olmadığından, en uygun oyun alanlarımızdan biri sokaklardı. Ancak bir gün, küçük siyah bir makine evde daha çok durmamıza sebep oldu. Adını duyanlarınız ve belki de o zamanlar kullananlarınız olmuştur. Sinclair ZX Spectrum 48K diye minik bir bilgisayardı artık misketlerden daha fazla ilgimizi çeken… Sadece 48 KB olan hafızası, aşırı basit grafikleri ve zahmetli oyun yükleme aşamalarının hiçbirini o zamanlar düşünemiyorduk bile. Hayatımıza yeni bir oyun kültürü yerleşmeye başlamıştı çünkü. Yıllarca bu model ve bunun bir üst modeli ile oyalandık.
Sonra Atari 800XL bir üst sınıfa çıkardı bizi. Hem oyun çeşitliliği hem bir miktar grafiklerdeki iyileşme bizi mutlu etmeye yetiyordu. Bir süre sonra işin boyutu değişti. Commodore 64 ve sonrasında da Amiga 500 hayallerimizi süsleyeme başladı. Artık Amiga 500 ile o zamanlar için inanılmaz bir grafik ara yüzü ve kaliteli müzik deneyimine sahiptik. Amiga 500’ün üstünlüğü uzun yıllar sürdü. PC’lerin yeni yeni su üstüne çıkması ve daha çok insanın satın alması ile de Amiga ve PC fanatikleri çıktı. Tabi bir süre sonra PC’lerin grafik, işlemci ve diğer özelliklerindeki hızlı yükselişe ayak uyduramadı bu oyun bilgisayarları. Bu arada Nintendo ve Playstation’un konsol modelleri hayatımıza girdi. Tabi mobilite çağı mekan bağımsız oyun oynamamızı da beraberinde getirdi. Hem Nintendo hem de Sony yaptıkları bu taşınabilir oyun cihazları ile milyonlarca kişinin her yerde oyun oynamasına ve farklı aktivitelerde bulunmasına katkıda bulundu. Şimdilerde Nintendo ilk defa bir el konsolunu 3D teknolojisi ile tanıştırdı ve Mart ayında da satışa sunmayı planlıyor.
Tabi tüm bu gelişmeleri kitaplardan okuyarak ya da birinden dinleyerek değil de bizzat yaşayarak ve kullanarak deneyimlemek kendi adıma oldukça keyifli.
Türkçe Killzone3
Tüm dünyada milyarlarca dolar büyüklüğündeki inanılmaz bir pazar oyun konusu. Yani oyun deyip geçmemek lazım. Pek çok büyük firma en yeni ve popüler oyunları geliştirebilmek için inanılmaz bir çaba ve milyonlarca dolar harcama yapıyor. Günümüzün en ilgi gören yeniliklerinden biri olan 3D teknolojisini oyunlara da adapte ediyor.
Bugüne kadar atlanan önemli bir konu ise yerelleştirme. Bir oyunun Türkçe altyazı ya da Türkçe seslendirmeli olması tabi ki çok daha fazla kullanıcının ilgisini çekecektir. Özellikle seslendirme ve yerelleştirme aşaması oyun firmaları için ek bir maliyet getirse de geçtiğimiz günlerde bu konuda bir ilk yaşandı. Sony Killzone3 adlı FPS oyununu, Türkçe dil seçeneği olmasının dışında Move ve 3D uyumlu olarak satışa sundu.
Sony ilk Türkçe oyunu olan Gran Turismo 5’i geçtiğimiz Kasım ayında satışa sunmuş ve oldukça başarılı bir satış grafiği çizmişti. Bunun sonucunda da Sony, 2011 yılında Türk oyun pazarına daha çok yatırım yapmayı ve pazarı hareketlendirmeyi hedeflemiş durumda.
Bu arada tamamen Türkçeleştirilen Killzone3’de öykü oldukça detaylı düşünülmüş ve oynanabilirlik kalite farkını anında gösteriyor. İlk defa böyle bir oyunu Türkçe oynadım ve başlarda epey şaşkınlık yaşadım açıkçası. Herkes Türkçe konuşuyor! Ancak daha sonra oyunun hikayesine kapılıp saatlerin nasıl geçtiğini anlayamadım. Özellikle 3D bir televizyonunuz varsa pek çok ilki bu oyunda yaşayacağınıza eminim.
24 Şubat 2011 Perşembe
11 Şubat 2011 Cuma
3 Şubat 2011 Perşembe
Canon EOS 60D’yi Hindistan’da Test Ettik
Her yeni çıkan DSLR fotoğraf makinesini keşke imkanımız olsa da günlerce inceleyebilsek. Çünkü bir iki saat inceleyip doğru bir inceleme yapmak çoğu zaman pek sağlıklı olmayabiliyor. Son iki üç yıldır yaptığımız uzun süreli kullanıcı testlerini bu sefer Canon’un EOS 60D modeli için Hindistan’da yaptık. 12 gün boyunca Kuzey Hindistan bölgesinde beş şehir dolaşarak, tozlu, kirli, ıslak, sarsıntılı ve zorlu pek çok ortamda hem EOS 60D’nin sınırlarını hem de Hindistan’ın renkli dünyasını keşfetmeye çalıştık.
Herkesin söylediği gibi Hindistan tam anlamıyla bir fotoğraf cenneti! Tabi aynı zamanda da bir kaos ortamı… Yani “objektifi nereye çevirirseniz orada mutlaka fotoğraflanacak bir şey olur” ya da “gözün kapalı çeksen iyi fotoğraf çıkar” gibi söylemleri pek doğru bulmadığımı hemen söylemek isterim. Evet, fotoğraflanabilecek çok şey var, ancak bunların arasından esas konuyu ayıklamak biraz zor. Bu yazımda önce size EOS 60D ile ilgili bilgiler verip daha sonra Hindistan’daki gezi programımızdan bahsedeceğim. İsterseniz makine ile ilgili detaylara göz atmaya başlayalım.
18 Milyon piksel çözünürlük
Canon’un EOS serisinden duyurduğu son ürün olan 60D, yüksek çekim hızı, çözünürlüğü, oynar LCD ekranı ve yüksek ISO değerlerine ulaşabilmesi ile dikkat çekiyor. EOS 60D, 18 milyon pikselli bir makine ve daha önceki EOS 40D, 50D gibi modellerde olduğu gibi 1,6x çarpanlı ‘APS-C’ CMOS sensöre sahip. DIGIC 4 teknolojisine sahip EOS 60D, CMOS sensörünün dört kanal çıkışından alınan görüntü bilgisini hızlı bir şekilde işleyerek 5,3 kare/sn hızda ard arda 58 tam çözünürlüklü fotoğraf çekimi gerçekleştiriyor. Genellikle teknik özellikler arasında yazan “saniyede şu kadar fotoğraf çeker” ifadesi birçoğunuz için pek önemli olmayabilir. Ancak şunu söylemeliyim ki gerektiği yerde deklanşöre basıp elinizi kaldırmadan en azından 8-10 kare çekebileceğinizi ve bunu hızlı biçimde hafıza kartına aktarabileceğinizi bilmek içinizi rahatlatıyor.
100-6400 ISO aralığı
EOS 60D’nin standart 100-6400 aralığındaki ISO hızı, 12800 değerine kadar genişletilebiliyor. Hindistan gezimizde en çok 100-400 ISO aralığını kullandığımı söyleyebilirim. Ancak özellikle sabah erken saatlerde 1600 ISO’da çektiğim fotoğraflarda var. Tabi her zaman 400 ISO’nu üzerine çıkarken iki kere düşünmekte fayda var.
9 noktalı, tamamı çapraz (cross) tipte otomatik odak (AF) sistemi, f/2.8 değerinde hızlı lensler için ekstra hassas merkez noktası sayesinde hızlı ve net odaklanma sağlarken, fotoğrafçıların portre çekimlerinde ve güçlü bir atmosfer yaratmayı amaçladıkları çekimlerde sanatsal sonuçlar elde etmek için sığ bir alan derinliği kullanmalarına izin veriyor.
İlk kez EOS 7D modelinde kullanılan ve beğeni toplayan, 63 bölgeli, çift katmanlı sensörlü, Canon’un iFCL ölçüm sistemi özelliğine sahip olan EOS 60D’de, konunun konum bilgisi ‘Otomatik Odak’ sisteminden alınıyor ve hangi koşulda olursa olsun tutarlı net pozlama için renk ve ışık okumalarıyla birleştiriliyor. Entegre ‘Speedlite aktarıcı’, daha yaratıcı aydınlatma için çoklu ‘EX flaş ünitelerinin fotoğraf makinesi içinde kontrol edilmesini sağlıyor.
Tepe flaşını gezide çok az kullandım, ancak kullandığım yerlerde de çok iyi bir dolgu sağladı. Genellikle flaş kullanan biri değilim ama Canon’un EX serisi tepe flaşları ile çok yaratıcı çekimler yapabilmeniz de mümkün.
3 inç LCD
3 inç (7,7cm) değişken açılı, oynar LCD, daha fazla esneklik sağlayan ve fotoğrafçıların çekimlerini ayrıntılı görmelerine olanak veren 3:2 en/boy oranı ve 1.040.000 nokta çözünürlük özellikleriyle dikkat çekiyor. EOS serisi içerisinde de kullanılmaya başlanan oynar LCD özellikle Live View ve tabi ki video çekimlerinde çok işe yarıyor. Hatta bazı yerlerde sanki daha önce çektiğiniz fotoğraflara bakar gibi yaparak pek çok zor çekime de olanak sağlıyor.
Makine içerisinde RAW işleme
Genellikle seyahatlerimin çoğunda dosya formatı olarak hem RAW hem JPEG çekmeye çalışıyorum. Daha sonra basit işlerde kullanacağım bazı fotoğraflar için bilgisayar başında dakikalar harcamaktan pek hoşlanmıyorum. EOS 60D’de ilk defa uygulanan bir özellikle güçlü ‘DIGIC 4’ işlemcisi sayesinde, makine içinde RAW görüntü işlemesi destekleniyor. Parlaklık, kontrast, beyaz ayarı, optik bozulma ya da kromatik sapma düzeltisi gibi ayarların düzenlemesine izin veriliyor. Düzenlenen görüntü sonrasında baskıya, bilgisayara ve internete yüklemeye hazır bir JPEG görüntü olarak yeniden kaydediliyor.
Full HD video keyfi
EOS 60D, kullanıcı tarafından seçilebilir 30, 25 ve 24 kare/sn dahil çeşitli çekim hızlarıyla 1920x1080p Full HD video ve ayrıca 60 ve 50 kare/sn ile 720p video çekimi olanağı sunuyor. Objektif odak uzunluğunun yaklaşık yedi katı oranında etkin bir büyüme sağlamak üzere sensörün merkezi 640x480 piksel alanıyla kayıt yapan ‘Video Kırpma’ modu da kullanılabiliyor.
EOS 60D’nin video modunda bulunan ‘tam manuel kontrol’ özelliği, fotoğrafçıların kendi poz ve odak ayarlarını kullanmalarını ve Canon’un EF serisi objektiflerle elde edilen efektlerin avantajlarından yararlanmalarını sağlıyor.
EOS 60D, harici stereo mikrofon terminali ve ses kayıt seviyesini ayarlama özelliğiyle, televizyon yayıncılığı kalitesinde ses kaydı yaparken, kaydedilen sesin, videonun görsel kalitesine eşit olmasını garantiliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Hindistan gezisinde fotoğraf çekmeye odaklandığım için çok fazla video çekemedim. Ancak işi video çekmek olan kişiler bu ekstra özellikler ve opsiyonel olarak satın alacakları eklentiler ile olağanüstü çekimler yapacaklardır.
Ama arkadaşlarınıza çektiğiniz görüntüleri paylaşmak isterseniz işte o çok kolay. EOS 60D’de bulunan entegre HDMI bağlantı noktası, video ve görüntülerin herhangi bir HD özellikli televizyonda izlenmesini mümkün kılıyor.
Esnek kullanım
EOS 60D’nin tamamen yeniden tasarlanan gövdesi, güçlü ergonomik yapısı, kavisli biçimi ve yeni tuş düzeni fotoğrafçıların ayarları hızlı ve rahat bir şekilde değiştirmelerini sağlıyor. EOS 60D’yi battery grip ile beraber kullandım. Tek zorlandığım nokta, arka tarafında yan yana duran “izleme” ve “kilit açma” düğmeleri oldu. Arka tarafa bakmadan bu iki düğmeyi sürekli olarak karıştırdım.
Sıkça kullanılan fotoğraf makinesi kontrollerinin kolay erişim için bir araya toplandığı EOS 60D’de, başparmağınızı kullanarak hızlı bir şekilde menüleri çalıştırabiliyorsunuz. Ayrıca fotoğrafçıların ayarlara girmelerini sağlamak üzere Hızlı Kontrol Kadranı, Çoklu Kontrolör ve SET tuşu özelliklerinin hepsi tek bir Çoklu Kontrol Kadranı özelliğinde bulunurken Mod kadranı, çekim ortasında ayarların kazara değiştirilmesini önleyen bir kilit tuşu özelliğine sahip. İşte biraz önce sürekli karıştırdım dediğim düğme…
Yüksek kapasiteli SDXC hafıza kartlarını destekleyen EOS 60D, bu özelliğiyle 2TB’a kadar olan hafıza kartlarını destekliyor. Ancak şimdilik 16GB’lik SDHC hafıza kartları ile yetinmek zorundayım. Bu seyahatte de genellikle 8 ve 16GB’lik SDHC hafıza kartları kullandım. EOS serisinin bu orta seviye DSLR makinesinde fark ettiğiniz gibi CompactFlash değil SD hafıza kartları kullanılıyor. Bana soracak olursanız CompactFlash kartlara göre SD hazıfa kartlarını her zaman tercih ederim.
EOS 60D’de içeriği kablosuz olarak aktarmak isteyen fotoğrafçılar için ‘Eye-Fi’ bağlantılı işlevler bulunuyor. EOS 60D’nin kullanıcı arayüzünde özel bir Eye-Fi bölümü bulunuyor. Bu bölüm, pil ömründen tasarruf etmek amacıyla gerektiği zamanlarda Wi-Fi işlevinin kapatılmasını sağlıyor.
Sonuç
Gelelim sadede… Canon EOS 60D, orta seviyede bir DSLR olarak sağlam yapısı, Full HD video çekebilmesi, nispeten düşük noise seviyesi, kaliteli ve oynar LCD ekranı, SD hafıza kartları kullanması ve SDXC kartlarını desteklemesi, kolay ve hızlı menü sistemi, güçlü görüntü işlemcisi, hafif yapısı ve kullanıcı dostu özellikleri ile yarı profesyonel kullanıcıların tercih edebileceği bir makine.
Canon EOS 60D – Bazı Teknik Özellikler:
• 18 MP APS-C CMOS sensör (1,6x odak çarpanı)
• Basic + ile geliştirilmiş yaratıcı özellikler
• Değişken Açılı 3 inç (7,7cm) 3:2 en/boy oranlı LCD
• Manuel kontrollü Full HD video
• DIGIC 4 işlemci
• ISO 100-6400, H:12800
• 5.3 kare/sn çekimde yaklaşık 58 JPEG resim
• 9 noktalı, çapraz tipte AF Sistemi
• 63 bölgeli Çift katmanlı Sensörle iFCL ölçüm
• Entegre Speedlite aktarıcı
• Fotoğraf makinesi içinde RAW işleme
Canon EF 70-200mm f/2.8L IS II
Hindistan gezisi boyunca en çok iki objektif kullandım. Bunlardan biri EF 17-40mm f/4L, diğeri ise EF 70-200mm f/2.8L IS II oldu. 17-40mm f/4L eskiden beri kullandığım, bildiğim ve sonuçları gayet güzel olan bir objektif. Ancak henüz çok yeni olan EF 70-200mm f/2.8L IS II objektifi ilk defa test etme imkanı buldum. L serisinin kaliteli, sağlam ve güvenilir özelliklerini devam ettiren bu objektif gerçekten çok iyi bir optik performansa sahip. Bu objektifin yeniden tasarlanmış mercek sistemi 19 grup ve 23 elemandan oluşuyor.
Flüorit lens elemanından yapılmış olduğundan, kromatik sapma en aza indirgenmiş ve flüorit dışında kullanılan 5 adet UD elemanı da tüm zoom aralığı boyunca yüksek görüntü kalitesini, yüksek kontrastı ve doğal renk üretimini garanti ediyor. Objektif yüksek hızda otomatik netlik yaparken bunu çok daha sessiz bir şekilde gerçekleştirebiliyor.
Kısaca, optik kalitesi tartışılmaz, nem ve toz geçirmeyen, sağlam ve özel yapıya sahip bu objektif için söylenebilecek tek kötü şey fiyatının oldukça pahalı olması olabilir. Unutmadan tabi bir de ağırlığı, 1490 gram…
Herkesin söylediği gibi Hindistan tam anlamıyla bir fotoğraf cenneti! Tabi aynı zamanda da bir kaos ortamı… Yani “objektifi nereye çevirirseniz orada mutlaka fotoğraflanacak bir şey olur” ya da “gözün kapalı çeksen iyi fotoğraf çıkar” gibi söylemleri pek doğru bulmadığımı hemen söylemek isterim. Evet, fotoğraflanabilecek çok şey var, ancak bunların arasından esas konuyu ayıklamak biraz zor. Bu yazımda önce size EOS 60D ile ilgili bilgiler verip daha sonra Hindistan’daki gezi programımızdan bahsedeceğim. İsterseniz makine ile ilgili detaylara göz atmaya başlayalım.
18 Milyon piksel çözünürlük
Canon’un EOS serisinden duyurduğu son ürün olan 60D, yüksek çekim hızı, çözünürlüğü, oynar LCD ekranı ve yüksek ISO değerlerine ulaşabilmesi ile dikkat çekiyor. EOS 60D, 18 milyon pikselli bir makine ve daha önceki EOS 40D, 50D gibi modellerde olduğu gibi 1,6x çarpanlı ‘APS-C’ CMOS sensöre sahip. DIGIC 4 teknolojisine sahip EOS 60D, CMOS sensörünün dört kanal çıkışından alınan görüntü bilgisini hızlı bir şekilde işleyerek 5,3 kare/sn hızda ard arda 58 tam çözünürlüklü fotoğraf çekimi gerçekleştiriyor. Genellikle teknik özellikler arasında yazan “saniyede şu kadar fotoğraf çeker” ifadesi birçoğunuz için pek önemli olmayabilir. Ancak şunu söylemeliyim ki gerektiği yerde deklanşöre basıp elinizi kaldırmadan en azından 8-10 kare çekebileceğinizi ve bunu hızlı biçimde hafıza kartına aktarabileceğinizi bilmek içinizi rahatlatıyor.
100-6400 ISO aralığı
EOS 60D’nin standart 100-6400 aralığındaki ISO hızı, 12800 değerine kadar genişletilebiliyor. Hindistan gezimizde en çok 100-400 ISO aralığını kullandığımı söyleyebilirim. Ancak özellikle sabah erken saatlerde 1600 ISO’da çektiğim fotoğraflarda var. Tabi her zaman 400 ISO’nu üzerine çıkarken iki kere düşünmekte fayda var.
9 noktalı, tamamı çapraz (cross) tipte otomatik odak (AF) sistemi, f/2.8 değerinde hızlı lensler için ekstra hassas merkez noktası sayesinde hızlı ve net odaklanma sağlarken, fotoğrafçıların portre çekimlerinde ve güçlü bir atmosfer yaratmayı amaçladıkları çekimlerde sanatsal sonuçlar elde etmek için sığ bir alan derinliği kullanmalarına izin veriyor.
İlk kez EOS 7D modelinde kullanılan ve beğeni toplayan, 63 bölgeli, çift katmanlı sensörlü, Canon’un iFCL ölçüm sistemi özelliğine sahip olan EOS 60D’de, konunun konum bilgisi ‘Otomatik Odak’ sisteminden alınıyor ve hangi koşulda olursa olsun tutarlı net pozlama için renk ve ışık okumalarıyla birleştiriliyor. Entegre ‘Speedlite aktarıcı’, daha yaratıcı aydınlatma için çoklu ‘EX flaş ünitelerinin fotoğraf makinesi içinde kontrol edilmesini sağlıyor.
Tepe flaşını gezide çok az kullandım, ancak kullandığım yerlerde de çok iyi bir dolgu sağladı. Genellikle flaş kullanan biri değilim ama Canon’un EX serisi tepe flaşları ile çok yaratıcı çekimler yapabilmeniz de mümkün.
3 inç LCD
3 inç (7,7cm) değişken açılı, oynar LCD, daha fazla esneklik sağlayan ve fotoğrafçıların çekimlerini ayrıntılı görmelerine olanak veren 3:2 en/boy oranı ve 1.040.000 nokta çözünürlük özellikleriyle dikkat çekiyor. EOS serisi içerisinde de kullanılmaya başlanan oynar LCD özellikle Live View ve tabi ki video çekimlerinde çok işe yarıyor. Hatta bazı yerlerde sanki daha önce çektiğiniz fotoğraflara bakar gibi yaparak pek çok zor çekime de olanak sağlıyor.
Makine içerisinde RAW işleme
Genellikle seyahatlerimin çoğunda dosya formatı olarak hem RAW hem JPEG çekmeye çalışıyorum. Daha sonra basit işlerde kullanacağım bazı fotoğraflar için bilgisayar başında dakikalar harcamaktan pek hoşlanmıyorum. EOS 60D’de ilk defa uygulanan bir özellikle güçlü ‘DIGIC 4’ işlemcisi sayesinde, makine içinde RAW görüntü işlemesi destekleniyor. Parlaklık, kontrast, beyaz ayarı, optik bozulma ya da kromatik sapma düzeltisi gibi ayarların düzenlemesine izin veriliyor. Düzenlenen görüntü sonrasında baskıya, bilgisayara ve internete yüklemeye hazır bir JPEG görüntü olarak yeniden kaydediliyor.
Full HD video keyfi
EOS 60D, kullanıcı tarafından seçilebilir 30, 25 ve 24 kare/sn dahil çeşitli çekim hızlarıyla 1920x1080p Full HD video ve ayrıca 60 ve 50 kare/sn ile 720p video çekimi olanağı sunuyor. Objektif odak uzunluğunun yaklaşık yedi katı oranında etkin bir büyüme sağlamak üzere sensörün merkezi 640x480 piksel alanıyla kayıt yapan ‘Video Kırpma’ modu da kullanılabiliyor.
EOS 60D’nin video modunda bulunan ‘tam manuel kontrol’ özelliği, fotoğrafçıların kendi poz ve odak ayarlarını kullanmalarını ve Canon’un EF serisi objektiflerle elde edilen efektlerin avantajlarından yararlanmalarını sağlıyor.
EOS 60D, harici stereo mikrofon terminali ve ses kayıt seviyesini ayarlama özelliğiyle, televizyon yayıncılığı kalitesinde ses kaydı yaparken, kaydedilen sesin, videonun görsel kalitesine eşit olmasını garantiliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Hindistan gezisinde fotoğraf çekmeye odaklandığım için çok fazla video çekemedim. Ancak işi video çekmek olan kişiler bu ekstra özellikler ve opsiyonel olarak satın alacakları eklentiler ile olağanüstü çekimler yapacaklardır.
Ama arkadaşlarınıza çektiğiniz görüntüleri paylaşmak isterseniz işte o çok kolay. EOS 60D’de bulunan entegre HDMI bağlantı noktası, video ve görüntülerin herhangi bir HD özellikli televizyonda izlenmesini mümkün kılıyor.
Esnek kullanım
EOS 60D’nin tamamen yeniden tasarlanan gövdesi, güçlü ergonomik yapısı, kavisli biçimi ve yeni tuş düzeni fotoğrafçıların ayarları hızlı ve rahat bir şekilde değiştirmelerini sağlıyor. EOS 60D’yi battery grip ile beraber kullandım. Tek zorlandığım nokta, arka tarafında yan yana duran “izleme” ve “kilit açma” düğmeleri oldu. Arka tarafa bakmadan bu iki düğmeyi sürekli olarak karıştırdım.
Sıkça kullanılan fotoğraf makinesi kontrollerinin kolay erişim için bir araya toplandığı EOS 60D’de, başparmağınızı kullanarak hızlı bir şekilde menüleri çalıştırabiliyorsunuz. Ayrıca fotoğrafçıların ayarlara girmelerini sağlamak üzere Hızlı Kontrol Kadranı, Çoklu Kontrolör ve SET tuşu özelliklerinin hepsi tek bir Çoklu Kontrol Kadranı özelliğinde bulunurken Mod kadranı, çekim ortasında ayarların kazara değiştirilmesini önleyen bir kilit tuşu özelliğine sahip. İşte biraz önce sürekli karıştırdım dediğim düğme…
Yüksek kapasiteli SDXC hafıza kartlarını destekleyen EOS 60D, bu özelliğiyle 2TB’a kadar olan hafıza kartlarını destekliyor. Ancak şimdilik 16GB’lik SDHC hafıza kartları ile yetinmek zorundayım. Bu seyahatte de genellikle 8 ve 16GB’lik SDHC hafıza kartları kullandım. EOS serisinin bu orta seviye DSLR makinesinde fark ettiğiniz gibi CompactFlash değil SD hafıza kartları kullanılıyor. Bana soracak olursanız CompactFlash kartlara göre SD hazıfa kartlarını her zaman tercih ederim.
EOS 60D’de içeriği kablosuz olarak aktarmak isteyen fotoğrafçılar için ‘Eye-Fi’ bağlantılı işlevler bulunuyor. EOS 60D’nin kullanıcı arayüzünde özel bir Eye-Fi bölümü bulunuyor. Bu bölüm, pil ömründen tasarruf etmek amacıyla gerektiği zamanlarda Wi-Fi işlevinin kapatılmasını sağlıyor.
Sonuç
Gelelim sadede… Canon EOS 60D, orta seviyede bir DSLR olarak sağlam yapısı, Full HD video çekebilmesi, nispeten düşük noise seviyesi, kaliteli ve oynar LCD ekranı, SD hafıza kartları kullanması ve SDXC kartlarını desteklemesi, kolay ve hızlı menü sistemi, güçlü görüntü işlemcisi, hafif yapısı ve kullanıcı dostu özellikleri ile yarı profesyonel kullanıcıların tercih edebileceği bir makine.
Canon EOS 60D – Bazı Teknik Özellikler:
• 18 MP APS-C CMOS sensör (1,6x odak çarpanı)
• Basic + ile geliştirilmiş yaratıcı özellikler
• Değişken Açılı 3 inç (7,7cm) 3:2 en/boy oranlı LCD
• Manuel kontrollü Full HD video
• DIGIC 4 işlemci
• ISO 100-6400, H:12800
• 5.3 kare/sn çekimde yaklaşık 58 JPEG resim
• 9 noktalı, çapraz tipte AF Sistemi
• 63 bölgeli Çift katmanlı Sensörle iFCL ölçüm
• Entegre Speedlite aktarıcı
• Fotoğraf makinesi içinde RAW işleme
Canon EF 70-200mm f/2.8L IS II
Hindistan gezisi boyunca en çok iki objektif kullandım. Bunlardan biri EF 17-40mm f/4L, diğeri ise EF 70-200mm f/2.8L IS II oldu. 17-40mm f/4L eskiden beri kullandığım, bildiğim ve sonuçları gayet güzel olan bir objektif. Ancak henüz çok yeni olan EF 70-200mm f/2.8L IS II objektifi ilk defa test etme imkanı buldum. L serisinin kaliteli, sağlam ve güvenilir özelliklerini devam ettiren bu objektif gerçekten çok iyi bir optik performansa sahip. Bu objektifin yeniden tasarlanmış mercek sistemi 19 grup ve 23 elemandan oluşuyor.
Flüorit lens elemanından yapılmış olduğundan, kromatik sapma en aza indirgenmiş ve flüorit dışında kullanılan 5 adet UD elemanı da tüm zoom aralığı boyunca yüksek görüntü kalitesini, yüksek kontrastı ve doğal renk üretimini garanti ediyor. Objektif yüksek hızda otomatik netlik yaparken bunu çok daha sessiz bir şekilde gerçekleştirebiliyor.
Kısaca, optik kalitesi tartışılmaz, nem ve toz geçirmeyen, sağlam ve özel yapıya sahip bu objektif için söylenebilecek tek kötü şey fiyatının oldukça pahalı olması olabilir. Unutmadan tabi bir de ağırlığı, 1490 gram…
Hindistan Gezi Notları
Fotoğrafla uğraşan herkesin en çok merak ettiği ülkelerden biridir Hindistan. Çoğu fotoğrafçı Hindistan’a gitmek, fotoğraflamak ister. Bunda da haksız sayılmazlar. Ama sanırım birazda bu yüzden Hindistan’a şimdiye kadar gitmedim, gezi programımda hep arkalara iteledim. “Nasıl olsa herkes gidiyor, ben gidip farklı ne yapabilirim” diye düşündüm. Ta ki geçtiğimiz aylarda 12 günlük bir vakit bulup Hindistan’a gitmeye karar verene kadar…
Hindistan bildiğiniz gibi çok büyük bir ülke ve her bölgesinde farklı bir kültür, farklı bir yapı var. Onun için 2-3 şehir görüp, Hindistan’ı gördüm diyerek, sergi yapanları da anladığımı söyleyemem. Ben ilk defa gideceğim için epey araştırma yaptım ve biraz klasik bir program hazırladım. Hazırladığım taslak programı Hindistan’daki turizm acentelerine gönderip çeşitli fikirler aldım. Zamanım sınırlı olduğundan otel, araç, şoför, tren ve iç hat uçak biletleri konusunda yardımcı olmalarını istedim. Onlardan da gelen uyarılar yönünde programı netleştirdim. Program kısaca şöyle oldu: önce İstanbul’dan direkt uçuşla Yeni Delhi’ye, sonra araba ile Jaipur’a, Jaipur’dan yine araba ile Agra’ya, Agra’dan Jhansi’ye trenle, Jhansi’den araba ile Orcha’dan geçip Khajuraho’ya, Khajuraho’dan uçakla Varanasi’ye, en son olarak da yine uçakla Yeni Delhi’ye ve sonrasında da İstanbul’a geldiğimizde 12 gün geçmişti bile.
Vaktiniz kısaysa mutlaka programlı olun!
Hindistan’a gitmeye karar verdiğinizde yapabileceğiniz iki üç alternatif var. Biri Türkiye’den bir tur programı satın almak. Birçok tur şirketi Hindistan’a kısa ve uzun pek çok tur programı hazırlıyor. Detaylarla uğraşmaktan hoşlanmıyorsanız böyle bir turu seçebilirsiniz. Ancak unutmayın ki hazır tur programlarında onlarca kişi ile beraber hareket ediyorsunuz ve tabi ki fotoğraf çekmek için istediğiniz gibi hareket edemeyebilirsiniz. Bir diğer alternatif uçak biletlerini kendiniz alıp, internetten otel rezervasyonları yapmak ve daha rahat dolaşmak. Bir diğer alternatif ise benim pek tercih etmediğim, sadece gidiş-dönüş uçak biletlerinizi alıp sırt çantanızı hazırlayıp yollara düşmek. Amacınız sadece gezmek ise ve geniş bir vaktiniz varsa tabi ki bu alternatifi de değerlendirebilirsiniz. Ancak sanıyorum fotoğraf amaçlı bir gezi için münferit ve planlı bir program yapmak en iyisi…
Yolculuk
Hindistan içerisinde yapacağınız yolculuklarda otobüs, tren, araba ve uçağı tercih edebilirsiniz. Trenle yolculuk yapmanızı ayrıca tavsiye ederim. Hindistan’da çok çeşitli ve değişik sınıflarda tren yolculuğu yapmak mümkün.
Ancak araba ve otobüs için aynı şeyi söyleyemem. Karayolu yolculuklarına alışık olmayanlar için tam bir kabus olabilir. Trafik kuralları Hindistan’da pek bildiğiniz gibi değil! Yine tavsiyem araba kullanmaya sakın kalkışmayın. Yollarda herhangi bir araçla giden herkesin eli sürekli kornada, hatta araçların arkasında “lütfen kornaya basın” yazılarını çok sık göreceksiniz. Öyle ki birkaç saat yolculuk yaptıktan sonra korna sesleri kafanızın içinde yankılanmaya başlıyor.
En iyisi uzak şehirler arası yolculukları imkan varsa uçak ile yapmak. Bu seyahatte iki kere iç hat uçuşumuz oldu. Seyahat boyunca mecburen karayoluyla da epey yolculuk yaptık. Örneğin Delhi – Jaipur arası 260 km ve araba ile en az 5-6 saate gidilebiliyor. Yine aynı şekilde Jaipur – Agra yaklaşık 260 km ve yine 6 saatiniz yolda geçiyor.
Konaklama
Özellikle 10 gün civarı bir program hazırlayıp Hindistan’a gitmeye karar verirseniz nasıl yolculuk yapacağınıza iyi karar verin. Çünkü vaktinizin büyük bir kısmı yollarda geçebilir. Kalınacak yerler konusunda da yine çok farklı alternatifler var. Geceliği 10-15 dolar arasında da yerler var, birçok şehirde gayet lüks otellerde. Tabi burada bütçeniz çok önemli. Ancak temiz ve sorunsuz bir otel arıyorsanız yıldız sayısı en az 4 olmalı. Bu bile bazı yerlerde belki sizi tam anlamıyla memnun etmeyebilir. Esasında yazının başında söylemem gereken şeyi şimdi söyleyeyim: Hindistan’a giderken bazı ön yargılarınızı, alışkanlıklarınızı ve kaprislerinizi bir kenara bırakın ve gezinizi keyifli hale getirmeye çalışın.
En çok sorulan ve şikayet edilen konulardan birisi de yemeklerdir. Hindistan’a giden tanıdıklarınızdan yemeklerle ilgili kötü anılar duymuş olabilirsiniz. Ama bunlara pek kulak asmayın. Şunu söyleyeyim ki yerel yemekleri çok başarılı. Eğer baharatlar ve acı konusunda bir sıkıntınız yoksa Hint yemeklerine bayılacaksınız. Tabi her gördüğünüz köşe başındaki satıcıdan da yemek yemeğe kalkmayın.
Çoğu yerde temizlik ve hijyen anlayışı biraz canınızı sıkabilir. Tedbiri elden bırakmadan, yediğiniz ve içtiğinize dikkat ederek sorunsuz bir gezi yapabilirsiniz. Kısaca kendine özgü ve başka hiçbir yere benzemeyen bu ülkede havaalanından çıktığınız anda sizi başka bir dünya bekliyor olacak.
Y. Delhi – Jaipur – Agra – Khajuraho – Varanasi
Hindistan’ı gezerken fotoğraf adına genellikle iki şey yapılıyor. Daha önceden programınıza yazdığınız, adını bildiğiniz tarihi, kültürel yerleri fotoğraflıyorsunuz, bir de esas farklı olan sürekli bir hareket ve değişim içerisindeki çevreyi, yerel halkı ve bu farklı kültürü…
Gezi programımızda beni en çok heyecanlandıran yer, inanılmaz görüntülere ev sahipliği yapan Varanasi oldu. Y. Delhi çok büyük ve diğer yerlere göre nispeten modern bir şehir. Y. Delhi’de Red Fort (Kırmızı Kale), Jama Masjid (Cuma Camisi), Humayun’s Tomb ve Qutub Minar en önemli görülecek yerler arasında. Jama Masjid’in arkasında yer alan büyük pazarı da mutlaka görün derim.
Jaipur için önerilerim: Amber Fort (Amber Kalesi), Jantar Mantar, City Palace, Hawa Mahal. Amber Kalesi’ne tavsiyem sabah erken gitmeniz. Burada kaleye fille çıkın ve 2-3 saat vakit ayırmaya çalışın. Kale oldukça büyük, geçitler, merdivenler, odalar… Biraz kafanız karışabilir. Pek çok yerde fotoğraflarını görmüş olabileceğiniz ünlü Hawa Mahal, çok geniş olmayan sıradan bir sokakta karşınıza çıkacak. Hawa Mahal’i geniş açı, varsa balıkgözü objektifinizle fotoğrafladıktan sonra bu sokakta biraz fotoğraf çekin. Hatta şansınız varsa döküntü bir alimünit fotoğraf makinesi ile fotoğraf çeken “Surendr” ile karşılaşabilirsiniz.
Agra’ya giderken Fatehpur Sikri’ye uğramayı unutmayın. Burada da ilginç kareler sizi bekliyor. Agra’da ünü dünyaya yayılmış olan Taj Mahal’i fotoğraflamak için kendinize geniş bir zaman ayırmanızda fayda var. Biz gittiğimizde maalesef hava pek açık değildi ve biraz sis vardı. Daha sonra sis dağılsa da istediğimiz gibi bir Taj Mahal fotoğrafımız olmadı. Agra Fort ve Sikandara’da yine Agra’da fotoğraf açısından önemli yerler.
Agra’da Khajuraho’ya giderken yol üzerinde olan Orcha’ya da vakit ayırmakta fayda var. Khajuraho ise erotik heykel ve motiflerle süslü tapınakların yer aldığı küçük bir yer. Burada ilginç detaylar çekebilirsiniz.
Varanasi’yi görmeden Hindistan’ın gizemini anlayamazsınız derler. Bu gerçekten doğrudur. Bu kutsal şehirde binalar ve tapınaklar değil, Hintliler için doğum ve ölüm arasında hayatın anlamını barındıran Ganj Nehri başroldedir. Ganj Nehri’ne inen basamaklı setlere Ghat denir. Şafak doğmadan en ünlü Ghat olan Dasaswamedh’e gelip buradan tekneye binerek Assi Ghat ile Raj Ghat arasında sabah ayinlerini, yıkananları, dua edenleri, çamaşır yıkayanları, meditasyon yapanları görebilir ve fotoğraf çekebilirsiniz. Varanasi’de fotoğraf çekmek için en az 2 gün ayırmaya çalışın. Sabahları erkenden tekne ile çıktıktan sonra Ghat’larda karadan da yürüyerek fotoğraf çekin.
Varanasi’deki en ünlü ölü yakma mekanı olan Manikarnika Ghat’a yürüyerek gidin. Siz mekana yaklaşırken fotoğraf makinenizi gören birileri size burada fotoğraf çekmenin yasak olduğunu söyledikten sonra merasim ile ilgili bilgiler vermeye başlayacaktır. Hatta merasimi yukarıdan göreceğiniz bir yere çıkarabileceklerini söylerler. Eğer fotoğraf çekmek isterseniz bu adamlar size yardımcı (!) olacaktır. Adamı uzun süre dinlerseniz zaten sizden ya bahşiş isteyecek ya da bir ipek dükkanına götürmeye çalışacaktır.
Sonra Hindistan’ı yaşamak ve biraz daha anlamak için Varanasi’nin labirent sokaklarında kaybolmaya hazırsınız demektir.
Hindistan bildiğiniz gibi çok büyük bir ülke ve her bölgesinde farklı bir kültür, farklı bir yapı var. Onun için 2-3 şehir görüp, Hindistan’ı gördüm diyerek, sergi yapanları da anladığımı söyleyemem. Ben ilk defa gideceğim için epey araştırma yaptım ve biraz klasik bir program hazırladım. Hazırladığım taslak programı Hindistan’daki turizm acentelerine gönderip çeşitli fikirler aldım. Zamanım sınırlı olduğundan otel, araç, şoför, tren ve iç hat uçak biletleri konusunda yardımcı olmalarını istedim. Onlardan da gelen uyarılar yönünde programı netleştirdim. Program kısaca şöyle oldu: önce İstanbul’dan direkt uçuşla Yeni Delhi’ye, sonra araba ile Jaipur’a, Jaipur’dan yine araba ile Agra’ya, Agra’dan Jhansi’ye trenle, Jhansi’den araba ile Orcha’dan geçip Khajuraho’ya, Khajuraho’dan uçakla Varanasi’ye, en son olarak da yine uçakla Yeni Delhi’ye ve sonrasında da İstanbul’a geldiğimizde 12 gün geçmişti bile.
Vaktiniz kısaysa mutlaka programlı olun!
Hindistan’a gitmeye karar verdiğinizde yapabileceğiniz iki üç alternatif var. Biri Türkiye’den bir tur programı satın almak. Birçok tur şirketi Hindistan’a kısa ve uzun pek çok tur programı hazırlıyor. Detaylarla uğraşmaktan hoşlanmıyorsanız böyle bir turu seçebilirsiniz. Ancak unutmayın ki hazır tur programlarında onlarca kişi ile beraber hareket ediyorsunuz ve tabi ki fotoğraf çekmek için istediğiniz gibi hareket edemeyebilirsiniz. Bir diğer alternatif uçak biletlerini kendiniz alıp, internetten otel rezervasyonları yapmak ve daha rahat dolaşmak. Bir diğer alternatif ise benim pek tercih etmediğim, sadece gidiş-dönüş uçak biletlerinizi alıp sırt çantanızı hazırlayıp yollara düşmek. Amacınız sadece gezmek ise ve geniş bir vaktiniz varsa tabi ki bu alternatifi de değerlendirebilirsiniz. Ancak sanıyorum fotoğraf amaçlı bir gezi için münferit ve planlı bir program yapmak en iyisi…
Yolculuk
Hindistan içerisinde yapacağınız yolculuklarda otobüs, tren, araba ve uçağı tercih edebilirsiniz. Trenle yolculuk yapmanızı ayrıca tavsiye ederim. Hindistan’da çok çeşitli ve değişik sınıflarda tren yolculuğu yapmak mümkün.
Ancak araba ve otobüs için aynı şeyi söyleyemem. Karayolu yolculuklarına alışık olmayanlar için tam bir kabus olabilir. Trafik kuralları Hindistan’da pek bildiğiniz gibi değil! Yine tavsiyem araba kullanmaya sakın kalkışmayın. Yollarda herhangi bir araçla giden herkesin eli sürekli kornada, hatta araçların arkasında “lütfen kornaya basın” yazılarını çok sık göreceksiniz. Öyle ki birkaç saat yolculuk yaptıktan sonra korna sesleri kafanızın içinde yankılanmaya başlıyor.
En iyisi uzak şehirler arası yolculukları imkan varsa uçak ile yapmak. Bu seyahatte iki kere iç hat uçuşumuz oldu. Seyahat boyunca mecburen karayoluyla da epey yolculuk yaptık. Örneğin Delhi – Jaipur arası 260 km ve araba ile en az 5-6 saate gidilebiliyor. Yine aynı şekilde Jaipur – Agra yaklaşık 260 km ve yine 6 saatiniz yolda geçiyor.
Konaklama
Özellikle 10 gün civarı bir program hazırlayıp Hindistan’a gitmeye karar verirseniz nasıl yolculuk yapacağınıza iyi karar verin. Çünkü vaktinizin büyük bir kısmı yollarda geçebilir. Kalınacak yerler konusunda da yine çok farklı alternatifler var. Geceliği 10-15 dolar arasında da yerler var, birçok şehirde gayet lüks otellerde. Tabi burada bütçeniz çok önemli. Ancak temiz ve sorunsuz bir otel arıyorsanız yıldız sayısı en az 4 olmalı. Bu bile bazı yerlerde belki sizi tam anlamıyla memnun etmeyebilir. Esasında yazının başında söylemem gereken şeyi şimdi söyleyeyim: Hindistan’a giderken bazı ön yargılarınızı, alışkanlıklarınızı ve kaprislerinizi bir kenara bırakın ve gezinizi keyifli hale getirmeye çalışın.
En çok sorulan ve şikayet edilen konulardan birisi de yemeklerdir. Hindistan’a giden tanıdıklarınızdan yemeklerle ilgili kötü anılar duymuş olabilirsiniz. Ama bunlara pek kulak asmayın. Şunu söyleyeyim ki yerel yemekleri çok başarılı. Eğer baharatlar ve acı konusunda bir sıkıntınız yoksa Hint yemeklerine bayılacaksınız. Tabi her gördüğünüz köşe başındaki satıcıdan da yemek yemeğe kalkmayın.
Çoğu yerde temizlik ve hijyen anlayışı biraz canınızı sıkabilir. Tedbiri elden bırakmadan, yediğiniz ve içtiğinize dikkat ederek sorunsuz bir gezi yapabilirsiniz. Kısaca kendine özgü ve başka hiçbir yere benzemeyen bu ülkede havaalanından çıktığınız anda sizi başka bir dünya bekliyor olacak.
Y. Delhi – Jaipur – Agra – Khajuraho – Varanasi
Hindistan’ı gezerken fotoğraf adına genellikle iki şey yapılıyor. Daha önceden programınıza yazdığınız, adını bildiğiniz tarihi, kültürel yerleri fotoğraflıyorsunuz, bir de esas farklı olan sürekli bir hareket ve değişim içerisindeki çevreyi, yerel halkı ve bu farklı kültürü…
Gezi programımızda beni en çok heyecanlandıran yer, inanılmaz görüntülere ev sahipliği yapan Varanasi oldu. Y. Delhi çok büyük ve diğer yerlere göre nispeten modern bir şehir. Y. Delhi’de Red Fort (Kırmızı Kale), Jama Masjid (Cuma Camisi), Humayun’s Tomb ve Qutub Minar en önemli görülecek yerler arasında. Jama Masjid’in arkasında yer alan büyük pazarı da mutlaka görün derim.
Jaipur için önerilerim: Amber Fort (Amber Kalesi), Jantar Mantar, City Palace, Hawa Mahal. Amber Kalesi’ne tavsiyem sabah erken gitmeniz. Burada kaleye fille çıkın ve 2-3 saat vakit ayırmaya çalışın. Kale oldukça büyük, geçitler, merdivenler, odalar… Biraz kafanız karışabilir. Pek çok yerde fotoğraflarını görmüş olabileceğiniz ünlü Hawa Mahal, çok geniş olmayan sıradan bir sokakta karşınıza çıkacak. Hawa Mahal’i geniş açı, varsa balıkgözü objektifinizle fotoğrafladıktan sonra bu sokakta biraz fotoğraf çekin. Hatta şansınız varsa döküntü bir alimünit fotoğraf makinesi ile fotoğraf çeken “Surendr” ile karşılaşabilirsiniz.
Agra’ya giderken Fatehpur Sikri’ye uğramayı unutmayın. Burada da ilginç kareler sizi bekliyor. Agra’da ünü dünyaya yayılmış olan Taj Mahal’i fotoğraflamak için kendinize geniş bir zaman ayırmanızda fayda var. Biz gittiğimizde maalesef hava pek açık değildi ve biraz sis vardı. Daha sonra sis dağılsa da istediğimiz gibi bir Taj Mahal fotoğrafımız olmadı. Agra Fort ve Sikandara’da yine Agra’da fotoğraf açısından önemli yerler.
Agra’da Khajuraho’ya giderken yol üzerinde olan Orcha’ya da vakit ayırmakta fayda var. Khajuraho ise erotik heykel ve motiflerle süslü tapınakların yer aldığı küçük bir yer. Burada ilginç detaylar çekebilirsiniz.
Varanasi’yi görmeden Hindistan’ın gizemini anlayamazsınız derler. Bu gerçekten doğrudur. Bu kutsal şehirde binalar ve tapınaklar değil, Hintliler için doğum ve ölüm arasında hayatın anlamını barındıran Ganj Nehri başroldedir. Ganj Nehri’ne inen basamaklı setlere Ghat denir. Şafak doğmadan en ünlü Ghat olan Dasaswamedh’e gelip buradan tekneye binerek Assi Ghat ile Raj Ghat arasında sabah ayinlerini, yıkananları, dua edenleri, çamaşır yıkayanları, meditasyon yapanları görebilir ve fotoğraf çekebilirsiniz. Varanasi’de fotoğraf çekmek için en az 2 gün ayırmaya çalışın. Sabahları erkenden tekne ile çıktıktan sonra Ghat’larda karadan da yürüyerek fotoğraf çekin.
Varanasi’deki en ünlü ölü yakma mekanı olan Manikarnika Ghat’a yürüyerek gidin. Siz mekana yaklaşırken fotoğraf makinenizi gören birileri size burada fotoğraf çekmenin yasak olduğunu söyledikten sonra merasim ile ilgili bilgiler vermeye başlayacaktır. Hatta merasimi yukarıdan göreceğiniz bir yere çıkarabileceklerini söylerler. Eğer fotoğraf çekmek isterseniz bu adamlar size yardımcı (!) olacaktır. Adamı uzun süre dinlerseniz zaten sizden ya bahşiş isteyecek ya da bir ipek dükkanına götürmeye çalışacaktır.
Sonra Hindistan’ı yaşamak ve biraz daha anlamak için Varanasi’nin labirent sokaklarında kaybolmaya hazırsınız demektir.
2 Şubat 2011 Çarşamba
TRT Haber ve TRT Okul'daki röportajlar
31 Ocak 2011 Pazartesi günü TRT Haber'de "10'dan Sonra" programında canlı yayın konuğuydum. Yayında yemek çubukları koleksiyonum üzerine bir sohbet yaptık.
TRT'nin yeni kanalı TRT Okul'da yayınlanacak olan "Teknoloji Dergisi" programının fotoğraf bölümlerinde izleyicilere fotoğraf alanında bazı ipuçları vermeye çalıştım.
TRT'nin yeni kanalı TRT Okul'da yayınlanacak olan "Teknoloji Dergisi" programının fotoğraf bölümlerinde izleyicilere fotoğraf alanında bazı ipuçları vermeye çalıştım.
Ne güzel, sektör büyümeye devam edecek(miş)!
Türkiye Bilgi Teknolojileri ve İletişim Sektörü 2010 yılında 27,3 milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne ulaşmış. Hizmetler alanında yüzde 4,2 olarak gerçekleşen büyümenin 2011 yılında yüzde 8,3 olarak gerçeklemesi, yüzde 4,1 büyüyen yazılım sektörünün 2011 yılı büyümesinin ise yüzde 7,4 olacağı tahmin ediliyor. 2011’de bilgi teknolojileri ve iletişim sektöründe yüzde 7,2 oranında gerçekleşmesi beklenen büyümede en büyük katkının yüzde 13,3 ile Bilgi Teknolojileri pazarında olması bekleniyor.
Bunları kim mi söylüyor? Bilişim Sanayicileri Derneği, yani TÜBİSAD. 2008 yılından beri Türkiye’de resmi ortağı olduğu EITO’nun (European Information Technology Observatory), Türkiye Bilgi Teknolojileri ve İletişim Sektörüne ilişkin rakamsal verilerini geçtiğimiz günlerde açıkladı.
2009’da yüzde 4,3 küçülen Avrupa bilişim pazarı 2010 yılında, yüzde 1,2 büyüme gerçekleştirmiş. Dünyada da bilişim pazarı 2010 yılında 2,5 trilyon Euro’ya ulaşmış. Türkiye ise bu pazardan ancak binde 8’lik bir pay alabilmiş.
2010 yılında Türkiye Bilgi Teknolojileri ve İletişim sektörü büyüklüğü 27,3 milyar dolara ulaşmış. Bu hacmin 20 milyar doları İletişim, 7,5 milyar doları ise Bilgi Teknolojileri sektöründen gelmiş. Böylece İletişim sektörü yüzde 73 ile toplam sektörde yine en büyük paya sahip.
Bilgi ve İletişim Teknolojileri sektöründe özellikle “Yazılım” ve “Hizmetler”in öne çıktığı görülüyor. Yazılım ve hizmetler sektörlerinin 2009 yılında kaybettiği ivmeyi tekrar yakalayarak hızlı bir yükseliş trendine girmesi, bilişim sektörünün geleceği için çok önemli, olumlu bir işaret olarak ortaya çıkıyor.
Bu açıdan bakıldığında, 2011 yılında da toplam Bilgi ve İletişim Teknolojileri Pazarı’ndaki büyümenin, özellikle yazılım ve hizmetlerde yaşanacak artan büyüme ivmesi ile devam edeceği öngörüsünü yapmak mümkün.
Ne güzel değil mi? Rakamlara göre her şey ne kadar normal görünüyor. Tıpkı enflasyon rakamları gibi… Bakarsanız sanki hiçbir şeye zam gelmiyor. Herkes refah içerisinde yaşıyor. Ama sokaktaki durum böyle değil ne yazık ki. Şimdi bu rakamları temel alıp bilişim sektörünün ne kadar öncü ve girişimci olduğunu sakın zannetmeyin. 2009 yılından sonra tüm satış ve pazarlama yöntemlerini değiştiren onlarca firma var. Eskiden bilişimle kalkınmaya, katma değer katmaya ve sektörün gücüne inanan pek çok firma şu anda sadece yurt dışındaki patronlarının ve ortakların karını düşünüyor. Biraz önce yukarıda yazdığım rakamlar arasında bilgisayar satış adetlerini falan yazmadım. Ama orada da satışlar fena değil, ne diyelim, Allah artırsın! Zaten biz ne desek boş… Çünkü onların teknoloji marketleri var. Alan memnun, satan memnun.
Bunları kim mi söylüyor? Bilişim Sanayicileri Derneği, yani TÜBİSAD. 2008 yılından beri Türkiye’de resmi ortağı olduğu EITO’nun (European Information Technology Observatory), Türkiye Bilgi Teknolojileri ve İletişim Sektörüne ilişkin rakamsal verilerini geçtiğimiz günlerde açıkladı.
2009’da yüzde 4,3 küçülen Avrupa bilişim pazarı 2010 yılında, yüzde 1,2 büyüme gerçekleştirmiş. Dünyada da bilişim pazarı 2010 yılında 2,5 trilyon Euro’ya ulaşmış. Türkiye ise bu pazardan ancak binde 8’lik bir pay alabilmiş.
2010 yılında Türkiye Bilgi Teknolojileri ve İletişim sektörü büyüklüğü 27,3 milyar dolara ulaşmış. Bu hacmin 20 milyar doları İletişim, 7,5 milyar doları ise Bilgi Teknolojileri sektöründen gelmiş. Böylece İletişim sektörü yüzde 73 ile toplam sektörde yine en büyük paya sahip.
Bilgi ve İletişim Teknolojileri sektöründe özellikle “Yazılım” ve “Hizmetler”in öne çıktığı görülüyor. Yazılım ve hizmetler sektörlerinin 2009 yılında kaybettiği ivmeyi tekrar yakalayarak hızlı bir yükseliş trendine girmesi, bilişim sektörünün geleceği için çok önemli, olumlu bir işaret olarak ortaya çıkıyor.
Bu açıdan bakıldığında, 2011 yılında da toplam Bilgi ve İletişim Teknolojileri Pazarı’ndaki büyümenin, özellikle yazılım ve hizmetlerde yaşanacak artan büyüme ivmesi ile devam edeceği öngörüsünü yapmak mümkün.
Ne güzel değil mi? Rakamlara göre her şey ne kadar normal görünüyor. Tıpkı enflasyon rakamları gibi… Bakarsanız sanki hiçbir şeye zam gelmiyor. Herkes refah içerisinde yaşıyor. Ama sokaktaki durum böyle değil ne yazık ki. Şimdi bu rakamları temel alıp bilişim sektörünün ne kadar öncü ve girişimci olduğunu sakın zannetmeyin. 2009 yılından sonra tüm satış ve pazarlama yöntemlerini değiştiren onlarca firma var. Eskiden bilişimle kalkınmaya, katma değer katmaya ve sektörün gücüne inanan pek çok firma şu anda sadece yurt dışındaki patronlarının ve ortakların karını düşünüyor. Biraz önce yukarıda yazdığım rakamlar arasında bilgisayar satış adetlerini falan yazmadım. Ama orada da satışlar fena değil, ne diyelim, Allah artırsın! Zaten biz ne desek boş… Çünkü onların teknoloji marketleri var. Alan memnun, satan memnun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)