25 Ocak 2012 Çarşamba

George Eastman’ın Kodak Hayali

George Eastman 1888 yılında, “siz düğmeye basın, gerisini bize bırakın” sloganıyla, ilk basit fotoğraf makinesini tüketici dünyasına tanıttı. Böyle yaparak, zor ve karmaşık bir işlemi, kullanımı kolay ve herkes tarafından erişilebilir hale getirdi. 
Özellikle son birkaç aydır Kodak’ın iflası ile ilgili pek çok haber görmüş olabilirsiniz. Bu haberlerde eğri doğru pek çok yorum da görebilirsiniz. Ben de bir yazı yazmak istedim, ama bu yazımda “Kodak neden iflas ediyor?” açıklamasını bulamayacaksınız. Sizlere Kodak’ın kurucusu George Eastman’dan bahsedeceğim.

Zor bir hayat mücadelesi
George Eastman’ın Kodak markasını yaratması ve belli bir noktaya getirmesi hiçbir zaman tesadüfler sonucu olmadı. Günümüzün akademik standartlarına göre "özel bir yeteneği olmayan", liseyi yarıda bırakmış biriydi. Fakirdi, ama genç bir adam olarak, dul annesinin ve biri özürlü iki kız kardeşinin geçimini sağlama sorumluluğunu üstlendi. Kariyerine, 14 yaşında bir sigorta şirketinde ofis boy olarak başladı ve daha sonra yerel bir bankada muhasebeci olarak çalıştı. Adı George Eastman'dı ve finansal güçlükleri yenme yeteneği, organizasyon ve yönetim kabiliyeti ve keskin ve yaratıcı zekası, 20'li yaşlarının ortasında başarılı bir işadamı olmasını ve Eastman Kodak Company'yi Amerikan sektörünün ön planına taşımasını sağladı. Ancak çokuluslu bir şirket kurmak ve memleketin en önemli sanayicilerinden biri haline gelmek, kendini adama ve fedakarlık gerektirmekteydi. Bu, kolay değildi.

Eastman 24'üne geldiğinde, Santo Domingo'ya tatile gitme planları yaptı. Bir iş arkadaşı yolculuğu kaydetmesini önerince Eastman, ıslak plaka günlerinde bulunan tam teçhizatlı bir fotoğraf seti satın aldı. Fotoğraf makinesi bir mikrodalga fırın büyüklüğündeydi ve ağır bir tripod gerektiriyordu. Ayrıca, pozlamadan önce cam plakalara emülsiyon sürebilmek ve dolu plakaları banyo edebilmek için bir çadır taşıdı. Çadırda kimyasallar maddeler, sırlı depolar, bir ağır plaka tutucu ve bir sürahi su bulunuyordu. Kendi deyimiyle, tüm teçhizat "bir beygir yükü" kadardı. Fotoğraf çekmek için makineyi nasıl kullanacağını öğrenmek 5 dolara mal oldu.

Eastman, Santo Domingo tatilini yapmadı. Ancak, kendini tamamen fotoğraf işine verdi ve karmaşık işlemleri basitleştirmeye çalıştı. İngiliz dergilerinde, fotoğrafçıların kendi jelatin emülsiyonlarını yaptıklarını okudu. Bu emülsiyonla kaplanan plakalar, kuruduktan sonra hassas kalıyor ve acele etmeye gerek olmadan pozlanabiliyordu. Eastman, bir İngiliz gazetesinden alınan formülü kullanarak jelatin emülsiyon yapmaya başladı. Gündüz bankada çalışıyor, geceleri annesinin mutfağında deney yapıyordu.

İleri görüş
Eastman, üç yıl süren fotoğraf deneylerinden sonra işe yarayan bir formül buldu. 1880 yılına gelindiğinde, sadece bir kuru plaka formülü bulmakla kalmamış aynı zamanda çok sayıda plaka hazırlayan bir makinenin patentini de almıştı. Diğer fotoğrafçılara satmak üzere kuru plaka yapma fırsatını çabuk fark etti.

Eastman, Nisan 1880'de, Rochester'daki State Caddesi'nde bir binanın üçüncü katını kiralayarak satmak üzere kuru plakalar üretmeye başladı. İlk satın aldığı şeylerden biri 125 dolarlık, ikinci el bir motor oldu.

O günleri hatırladığında "Sadece bir beygir gücüne ihtiyacım vardı" demekteydi. "Satın aldığım motor iki beygir gücündeydi, ama belki iş bunu kullanacak kadar büyür diye düşündüm. Denemeye değerdi, dolayısıyla yaptım."

19 Ocak 2012 Perşembe

“Kingston Türkiye ve Fotoğraf Bilgi Merkezi” Fotoğraf Yarışması

Kingston Türkiye ve Fotoğraf Bilgi Merkezi işbirliği ile düzenlenen fotoğraf yarışmasında birbirinden güzel hediyeler sizleri bekliyor.

Siz çektiğiniz en güzel kareleri gönderin, Fotoğraf Bilgi Merkezi editörleri seçsin, Kingston ödüllendirsin!


18 Ocak 2012 Çarşamba

Rauf Denktaş Bir Fotoğraf Gönüllüsüydü

2003 yılının Mayıs ayıydı, Yakın Doğu Üniversitesi’nin üçüncüsünü düzenlediği Uluslararası Fotoğraf Günleri için Kıbrıs’taydık. Daha önceden de kendisi ile fotoğrafla ilgili sohbet etme imkanı bulduğum Rauf Denktaş’tan bir söyleşi yapmak için randevu aldık ve bir Cumartesi sabahı kendisini Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ziyaret ettik.
                Ömer Serkan Bakır, Rauf Denktaş, Şerif Antepli

Benim üzerimde kısa kollu bir gömlek vardı ve o sabah tıraş olamamış, hafif kirli sakalımla biraz da rahatsız olmuştum bu duruma… Kısa bir beklemeden sonra Rauf Denktaş geldi, her zamanki gülümsemesi ve cana yakın haliyle. İlk cümleleri aç mısınız oldu? Sonra “rahat edin çocuklar” diyerek bizi odasına götürdü. Onun da üzerinde mavi kısa kollu bir tişört vardı. Bir iki dakika süren resmiyet havası anında yok oldu. Biraz yorgun gözüküyordu. Gerek iç gerekse de dış siyaset sahnesinde sıkıntılı ve yoğun bir gündem içerisinde bizi kabul etmişti. Bizi kabulünün bir önceki günü Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti ile koşturmalı bir gün yaşadığından bahsetti. Bunun üzerine sohbetimizde siyaset değil, sadece fotoğraftan bahsedeceğiz dediğimde, gülümseyerek “iyi edersiniz” dedi.

Rauf Denktaş: “Öncelikle kendim için fotoğraf çekiyorum”

Fotoğrafla 10 yaşında babasının doğum günü hediyesi olarak aldığı fotoğraf makinesi ile başladığını anlatan Denktaş, daha sonraları pek çok farklı fotoğraf makinesi kullandığından bahsetmişti. 2003 yılında yaptığımız bu söyleşi sırasında da dijital fotoğraf makinelerini merak ettiğini ve tecrübe etmek için bir tane aldığını söylemişti. Dijital fotoğrafçılıkta bilgisayar süreci de işin içine giriyor derken, bunlarla uğraşmanın kendisine zevk verdiğini ve dinlendirdiğini de ekliyordu.

Oldukça esprili bir kişi olan Rauf Denktaş sohbetimizde ilginç pek çok anısını da bizlerle paylaşmıştı. Bunlardan birini kendisi şöyle anlatmıştı: “1977 yılında Makarios’la görüşmemizde izin isteyip fotoğrafını çektim. Çok memnun oldu. Ama dört ay sonra öldü. Aradan yıllar geçti, New York’ta bir toplantıda Vasiliu’yla bir araya geldik. Yine aynı makineyle fotoğrafını çektim ve söz arasında dedim ki: “Bu makineyle Makarios’un fotoğrafını çekmiştim, 4 ay sonra öldü.” Ben bunu söyledikten sonra Vasiliu şok oldu, çok bozuldu. Ama ben bunu kötü anlamda söylememiştim. “Makinede bir hikmet yok, adamın öleceği varmış, öldü” dedim. Bunun üzerine güldü. Ama eminim ki o dört ayı zor geçirdi.”

Devlet adamlığı, renkli, alçak gönüllü kişiliği ve yaşadığı en zor süreçlerde bile karamsarlığa kapılmaması ile örnek bir kişilik olan Rauf Denktaş, bir fotoğraf gönüllüsü olarak da her zaman hatırlanacaktır.

15 Ocak 2012 Pazar

"İstanbul'un 100 Koleksiyoneri" kitabı için aHaber'deydik

Geçtiğimiz Cumartesi günü "İstanbul'un 100 Koleksiyoneri" kitabını anlatmak için aHaber'de yayınlanan Yaşasın Haftasonu programına Şerif Antepli ile beraber konuk olduk. Programda kitabımızdan, koleksiyonlardan, koleksiyon kültüründen ve kendi koleksiyonlarımızdan bahsettik.

Programın tamamını bu linkten izleyebilirsiniz: http://www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/yasasin-haftasonu--14012012

11 Ocak 2012 Çarşamba

iPhone ile fotoğraf çekiminin kamera arkası

Cep telefonu ile fotoğraf çekiyor musunuz? Peki, iPhone ile çekilen fotoğraflar için ne diyorsunuz? Fotoğraf Bilgi Merkezi olarak geçtiğimiz günlerde farklı bir test çalışması yaptık. iPhone’dan Dijital Back’e kadar 9 farklı fotoğraf makinesi ile uzun bir fotoğraf çekimi gerçekleştirdik. Bu çekimlerin sonuçlarını çok kısa bir süre sonra paylaşacağız. Ama önce iPhone ile yapılan çekimin kısa kamera arkası…
Mekan: P Blok http://www.pblok.com/ - Fethi İzan

Üç Aynasız Model Hakkında...

Arka arkaya çıkan aynasız fotoğraf makinesi modellerinden ülkemizde de satılan üç popüler model… Sony NEX-C3, Panasonic GX1 ve Nikon J1'i uzunca bir süre kullanma imkanım oldu.Bu üç modelinde objektifi değişebiliyor. Çözünürlük değerlerine bakıldığı zaman C3 ve GX1 modelleri 16 milyon piksellik değerleri ile J1’e göre önde görünüyor. Sensör boyutlarında da durum çok farklı değil. Sony APS-C formatında, Panasonic Four Thirds formatında, Nikon’un kullandığı CX formata göre çok daha büyük sensör kullanıyorlar. Ama sadece sensör boyutlarına göre karar vermeye kalkmayın sakın!
Öncelikle şunu söylemek gerek, bu üç modelde kompakt fotoğraf makinelerine göre çok daha kaliteli sonuçlar veriyor. Aynasız fotoğraf makinelerini konumlandırırken, kompakt makineler ile DSLR’ler arasında bir yere koyabiliriz. Bu makinelerden en yeni olanı Nikon J1. Nikon bu pazarı daha fazla uzaktan seyretmeyeceği biliniyordu. Bu ilk aynasız modeli J1 ile farklı bir ürün ortaya çıkardı. Gövde tasarımı ve kullandığı renk seçenekleri ile özellikle bayanların ve gençlerin ilgisini çekecek gibi görünüyor.

Panasonic G ve GF serileri ile uzun süredir aynasız fotoğraf makinesi pazarında boy gösteriyor. Panasonic’in DSLR makinesi olmadığından bu alanda diğer markalara göre çok daha iddialı olduğu söylenebilir. GX1 modeli ile yeni bir sınıf daha yaratmış gibi görünüyor. GX1 tıpkı GF serisinde olduğu gibi vizörsüz bir tasarıma sahip. Yine bu seride yeni “power zoom” objektif serisinin de ilk ürününü duyurdu. GX1’in gövde yapısı kesinlikle GF serisinden daha sağlam ve özellikle profesyonelleri tavlayabilecek cinsten. Ama bir sadece hatıra fotoğrafları çeken bir bayana sorarsanız kesinlikle sevmeyecektir.

Sony, NEX serisi ile dikkatleri üzerine çekmeyi seviyor. 2011 sonlarına doğru duyurduğu C3 modeli NEX-5N ve NEX-7 duyurulduğu için biraz arada kaldı gibi… Makine gövdesi ile ilgili birçok şey söylenebilir, ancak sonuç görüntü kalitesi oldukça iyi.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Canon PowerShot G1 X’i Tanıttı

Aynasız fotoğraf makinesi pazarındaki oyuncuların her geçen gün arttığı şu günlerde Nikon’un 1 Serisinden sonra Canon’un yapacağı hamle merakla bekleniyordu. Ancak Canon beklentilerin aksine aynasız bir fotoğraf makinesi yerine G12 modelinin gelişmiş bir versiyonunu duyurdu. Dış görüntüsü olarak G12 modeline çok benzeyen G1 X’in ilk bakışta büyük boy sensör yapısı dikkat çekiyor. 18.7x14mm boyutlarında CMOS sensör kullanan G1 X, 14.3 milyon piksel çözünürlüğe sahip. Micro Four Thirds sensörden daha büyük bir yapıya sahip bu sensör, APS-C boyutuna oldukça yakın.
Oldukça kaliteli ve sarsıntı önleyici (IS) sistem barındıran 4x (28-112mm) optik zoom sunan G1 X’in en fazla diyafram açıklığı ise f2.8-f5.8. DIGIC 5 görüntü işlemci, hızlı AF, ISO 100-12800 arası duyarlık, oynar 3 inç 920.000 piksel LCD, güçlü dahili flaş, Full HD (24fps) video kayıt, 534 gram ağırlık G1 X’in ilk söylenebilecek özellikleri arasında.

Peki, Canon neden aynasız fotoğraf makinesi yapmadı?
Aynasız fotoğraf makineleri üzerine blogumda ve www.fotografbilgimerkezi.com sitemizde epeyce yazı yazdık. Bugüne kadar Olympus, Panasonic, Samsung, Sony, Pentax ve en son olarak da Nikon bu pazardaki yerini aldı. Panasonic ve Sony ise aynasız fotoğraf makineleri pazarını geliştirmek için ciddi araştırmalar yapıyor.
Peki, Canon ne bekliyor? diye düşünebilirsiniz. Bunun birkaç sebebi olabilir. Ama öncelikle bilinmesi gereken Canon’un aynasız fotoğraf makinesi yapamadığı ya da bu işi beceremeyeceği olmamalıdır. Ticari olarak bakıldığında bu konu ciddi riskleri de beraberinde getiren önemli bir karar olarak Canon’un karşısına çıkmış olabilir. Şu anda DSLR pazarında en önemli iki oyuncudan biri olan Canon, şu anda biraz daha veri toplamak ve pazarın ticari gelişimini izlemek istiyor olabilir. Bana kalırsa hiç kimse Canon’un aynasız fotoğraf makinesi pazarına hiçbir zaman girmeyeceğini söyleyemez. Bu bir süreçtir… Ticari olarak bu pazardan ne kadar kazanılacağı, diğer ürün gruplarından eksilecek paylar, üretim maliyetleri gibi daha onlarca ciddi konu firmaların önüne çıkmaktadır.
Bir diğer bakış açısı ise, aynasız fotoğraf makineleri pazarının bir moda olarak görülmesidir. Yani bir süre sonra aynasız fotoğraf makineleri rafa kalkabilir diye düşünenler olabilir. Bunu ne sağlar derseniz, bu makinelerin performansına hızla erişecek olan kompakt makineler ve fiyatları daha da düşecek olan DSLR’ler…
Kısaca, Canon şimdilik bu pazara girmemiş gibi görünebilir. Ancak teknolojik ve ticari gelişmeler firmaların kararlarını hızla değiştirebilir diye düşünüyorum.