26 Mayıs 2010 Çarşamba

Filmlerdeki Sponsorluklar

Birçok dalda olduğu gibi sinema filmlerinde de sponsorlar olmazsa olmazlardan… Seyrettiğimiz birçok sinema filminde bazen gözümüze sokularak bazen de farkında olmadan pek çok sponsorun katkısını izliyoruz.
Sponsorların filmlere olan desteğine pek bir şey diyemem, ama bu konuda unutamadığım bir film var ki… Tom Hanks’in başrolünde oynadığı “Cast Away” filmi bu konudaki en uç örneklerdendir sanırım. İzlediğinizde film için sponsor olunmadığı, sponsor için bir film çekildiğini anlamanız uzun zamanınızı almaz.
Fedex'de çalışan Chuck Noland (Tom Hanks) ile doktora öğrencisi Kelly evlenme planları yapmaktadır. Chuck'un içinde bulunduğu uçağın feci bir fırtına sonucu düşmesi ile planları kesintiye uğrar. Uçak kazasından sağ olarak kurtulan yegane insan olan Chuck, kendini ıssız tropikal bir adada bulur. Tüm hayatını modern şehirlerin lüks çevrelerinde geçiren bu insan şimdi tek başına hayatta kalma mücadelesi verecektir.
Chuck adaya çıktığı andan itibaren Fedex ile gönderilen ve düşen uçaktan geri kalan paketleri teker teker toplar, ıslanmamaları için üzerlerini örter. Uzun süre bu paketlere dokunmayarak sadık bir Fedex çalışanı olduğunu ispatlar. Tabi daha sonra paketleri teker teker açmak zorunda kalır. Filmin sonunda ise kalan tek Fedex paketini adadan kurtulduğunda, yani tam 4 sene sonra sahibine ulaştırır. Baştan sona bir Fedex reklamı olan bu film kadar “cesur” başka bir film aklıma gelmiyor.
Hatırladığım küçük sponsorluklardan biri de “Yahşi Batı” filminde yaşanıyor. Filmde ColaTurka’nın senaryoya uydurulmuş güzel birkaç reklamını izliyorsunuz. Cem Yılmaz buna benzer sponsorluk işlerini diğer filmlerinde de ustaca kullanmıştı.
Şimdilerde ise Mayıs ayında vizyona giren “Sex and the City 2” filminde modayla bütünleşen ve tasarımı ile ön plana çıkan HP bilgisayarlarını görüyoruz. Pek çok Amerikan filminde görmeye alıştığımız Apple ve Dell markalarının yerini bu sefer HP alıyor.
“Sex and the City 2”nin karakterleri HP Mini Vivienne dizüstü bilgisayarı ellerinden düşürmüyor. TouchSmart bilgisayarlar ise “Sex and the City 2”nin özgür, stil sahibi, maceracı kadınlarının vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Filmin başrol oyuncusu Sarah Jessica Parker; hayatında annelikten film yapımcılığına kadar uzanan çeşitli rolleri stilinden ödün vermeden idare edebilmek için HP bilgisayar kullanan entelektüel ve enerjik bir kadını canlandırıyor.
Tam yazıyı bitirmek üzereyken aklıma eskilerden bir film daha geldi. Nick Nolte’nin “Under Fire – Ateş Altında” filmi kısaca, 1980’lerin başında sıradan bir fotoğrafçının ateşli bir insan hakları savunucusuna dönüşmesini anlatıyor. Film fotoğrafçı Russell Price ile radyo muhabiri Claire’in Çad’da tanışmalarıyla başlıyor. Claire’in Time dergisi muhabiri olan sevgilisi Alex bir televizyon kanalından gelen ‘anchorman’lik teklifini kabul edince döner ve Claire de Nikaragua’ya geçmeye karar verir. Nikaragua’da yaşanan iç savaştan ziyade Claire’i merak eden Russell da onun peşine takılır. Nikaragua’da ABD’nin desteklediği diktatör Somoza ile muhalif gerillalar arasında süren sıcak savaş Russell’ı etkileyecek; bir yandan Claire’e olan aşkı büyürken bir yandan da süren çatışmalarda bir saf tutmaya başlayacaktır.
İşte tüm bu gerilim ve heyecan dolu sahnelerde Nick Nolte’nin elinden düşürmediği fotoğraf makinesi Nikon F3, filmin afişinde de başrolü oynuyor.

1 yorum:

  1. Bir örnek de benim aklıma geldi hemen:
    Dikey Limit (Vertical Limit) filminde de başrol oyuncumuz olan erkek bir fotoğrafçı ve dağlarda Nikon marka makinesiyle fotoğraf çeken bir karakteri canlandırıyordu. Çok emin değilim ama National Geographic fotoğrafçısı gibi bir şey de olabilirdi.

    YanıtlaSil