3 Şubat 2010 Çarşamba

Marka Bağımlılığı

Alış-veriş yapayım diye pek gezinmem, gezerken görüp hoşuma giden şeyleri almayı tercih ederim. Tesadüfen önünden geçtiğim bir mağazada gördüğüm ve beğendiğim şeyi alabilirim. Peki ya markası? Markası önemli mi? Birçoğumuz için tabi ki önemli. Benim içinde… Genellikle spor ve rahat bir giyim tarzım var. Eşofmanla dolaşmıyorum, ama takım elbise de giymiyorum. Takıntılı olduğum bir iki outdoor markası var. Bu markaların ürettiği pantolon, gömlek, mont, ayakkabı gibi ürünleri pek düşünmeden tercih edebilirim. Fiyatları çoğu markaya göre biraz daha pahalı olsa da kaliteleri ve sağlamlıkları ile bir adım önde oldukları kesin. Yani sadece “marka” oldukları ya da “statü” belirledikleri için tercih etmiyorum.

Sonra sokağa bakıyorum, birbirinin aynısı onlarca genç kız ve erkek görüyorum. Üzerlerinde koca koca yazılarla markaların isimleri yazan kıyafetleri tercih ediyorlar. “Puma” yazan bir şapka, montun üzerinde kocaman “Adidas”, giyilen tshirt’ün önünde “Nike”… Zaten bu markalara kalitelerinden ve hak ettiklerinden çok daha fazlasını ödeyenler, neden bir de o markanın “bedava” reklamını yapma gereği duyarlar merak ediyorum. Bunu yazdıktan sonra üzerime bakıyorum. Giydiğim fermuarlı hırkanın sol üst tarafında markanın adı yazıyor, 4cm. Gömleğe bakıyorum markanın logosu yaklaşık yarım cm. Şapka, eldiven ve atkıda logo ya da marka ismi yok. Palto da ise sol alt köşe de yaklaşık 6-7cm’lik marka adı yazıyor. Bu büyüklüklere bir itirazım yok tabi.

Modern, zengin, çeşitli ve farklı bir yaşam biçimi her gün gözümüzün önünden akıp geçiyor. Televizyon, reklam panoları, dergi, gazete ilanları sayesinde herkesin bu yaşam biçimini desteklemesi ve bir anlamda “marka” bağımlısı olması isteniyor. Ülkemizin doğusunda sadece televizyon izleyerek batı yaşamını anlamaya çalışan biri, kendini derin bir depresyonda bulabilir. Yine televizyonlardaki dizi ve magazin programlarını takip edenler bir süre sonra gerçek yaşamın orada gösterildiği gibi olduğuna inanabilir.

Bir tarafta zenginlik, çeşitlilik, alternatifler, farklı yaşam stilleri varken madalyonun diğer tarafında ise yoğun bir iletişimsizlik, kopukluk ve yalnızlık var. Toplum üzerinde giderek belirginleşen adaletsiz gelir dağılımının insanlar üzerinde yarattığı baskılar, psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilir. Dr. Mehmet Yavuz, modern hayatın kişiler üzerinde yarattığı ruhsal dengesizliklerden biri olan “Marka bağımlığı” konusunda bazı notlar aktarıyor.


Marka Bağımlılığı Nedir?
Bireylerin tüketim davranışı ve bu esnadaki seçimleri olarak “takıntılı biçimde marka kullanımı” günümüz insanının kendine ve hayatına değer kazandırma çabası olarak tanımlanabilir. Bireyler aldıkları ürünün kendi yaşam statülerini etkilediğini düşünerek marka ürünleri tercih edebilirler. Zamanla marka ürünleri satın alma yönelimi bir bağımlılık haline dönüşebilir. Kişilerin marka ürünleri tercih etmelerinde etken rol oynayan birçok neden olabilir. Belirli başlıklarda ele alacak olursak aile, çevre ve medya tüketim sürecinde oldukça etkilidir.


Ailelerin tutumları marka bağımlılığına yol açabilir
İnsan yaşamında, doğumdan önce başlayan ve hayatın sonuna kadar etkisini sürdüren bir kurum olarak aile, fizyolojik olduğu kadar ekonomik, kültürel ve toplumsal yönleriyle de kişinin ruhsal gelişimini, davranışlarını biçimlendirip yönlendirir.
Ailelerin demokratik veya otoriter tutumları, kişilerin küçük yaşta marka ürünleri tercih etmelerine ortam yaratır. Çocuklarını güven ortamında yetiştiren aileler onların fikirlerini, deneyimlerini önemserken, otoriter aileler çocuklarına kendilerini ifade etme özgürlüğü tanımazlar. Bu şekilde çatışmalar içinde büyüyen çocuklar, kültürel ve sosyal eksikliklerini gidermek adına belli marka ürünleri tercih edebilirler ve bu şekilde toplum üzerinde baskın olmaya çalışırlar. Çocuklar ergenlik döneminden itibaren kendilerini topluma ve çevreye, kabul ettirmeye çalışırlar. Bu dönemde kullandıkları pahalı marka kıyafet, telefon, bilgisayar vb. ürünler onların çevrede daha etkin oldukları fikrine yol açar ve marka bağımlığına sebep olabilir.

Çevre ve reklamlar kişi üzerinde psikolojik baskı oluşturabilir
Kişiler kendi isteklerini göz ardı ederek çevreden edindikleri bilgi çerçevesinde kararlarını verebilirler. Markaların satış kotalarını artırmak adına yaptıkları reklamlar, kişileri yönlendirir. Markaların, ürünlerinin gerçekçi özelliklerini sunmak yerine, sanki bireye yepyeni bir yaşam biçimi sunuyormuş gibi tanıtmaları bireyi bu markayı alma zorunluluğuna sokabilir. Diğer faktör olan çevre de insanların tercihleri konusunda oldukça etkendir. Çevresindeki iş arkadaşlarının, yakın dostlarının kullandığı birçok marka da psikolojik olarak kişi üzerinde bir baskı oluşturur. Buradaki amaç hem o çevrede etken olabilmek ve gelişen dünyaya ayak uydurmaya çalışmaktır.

Peki sonuç!
Nöroloji uzmanı Dr. Mehmet Yavuz “marka bağımlığı” konusunda gerçekten farkındalık yaratacak başlıkları öne çıkarıyor.
Bu noktada da ailelere önemli görevler düşüyor. Aile daha çocukluk çağından başlayarak karşısındaki bireye değer verip saygı göstermelidir. Çocukların kendine olan güvenlerinin sağlıklı bir şekilde oluşması için çabalamalıdır. Bu şekilde yetişen bir çocuk, kendini değerli hissetmek için pahalı markalara ihtiyaç duymayacaktır. Toplumda yer edinebilmek adına marka ürünleri tercih eden bireyler yetiştirmek yerine seçme özgürlüğünü kullanan bireyler yetiştirilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder